ZEYTİN VE SİNCAP

Çok büyük bir felaket yaşadığımızın farkındayız. Burada bir şüphe yok… Hepimiz derin bir acının ortasındayız. Herkes...

Çok büyük bir felaket yaşadığımızın farkındayız. Burada bir şüphe yok… Hepimiz derin bir acının ortasındayız.

Herkes yardım eli uzatma telaşında ama deprem bölgesinden uzakta olanlar olarak, ne yapacağımızı ne edeceğimizi bilemez haldeyiz.

Çiçekten böcekten yazamıyorum çünkü aklıma enkaz altından çıkarılan çocuklar geliyor. Ve çıkarılamayanlar…

Hep yazıyorum: Yazacak ve söylenecek çok şey var. Hangi birisini dillendireyim!

Ay’a gitmeye çalışırken HatAY’a gidemedik…

Öte yandan “Bi sus!” diyenlere “Bi git!” yanıtları…

**

Yarıyıl tatili öncesinde lise 9’larda Şiir ünitesini işledik. Nazım Hikmet’in YAŞAMAYA DAİR şiirini okumuştuk.

Çocuklara sınavda şunu sordum: Şair niçin zeytin ve sincap sembollerini kullanmıştır?

Her türlü düşmanlık ve kışkırtmaya rağmen dünyanın birçok yerinden ülkemize gelen, başkaları için tonlarca enkazın altına girip minik bedenleri kurtaran evrensel yürekli kahramanlar için şiiri sizinle yeniden paylaşıp soruyu size de sormuş olayım. (Yer sıkıntısı dolayısı ile şiiri düz yazı haline getirdim)

**

“Yaşamak şakaya gelmez / Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın / Bir sincap gibi mesela /                      Yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden / Yani bütün işin gücün yaşamak olacak / Yaşamayı ciddiye alacaksın / Yani o derecede, öylesine ki / Mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda / Yahut kocaman gözlüklerin / Beyaz gömleğinle bir laboratuvarda / İnsanlar için ölebileceksin / Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için / Hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken / Hem de en güzel en gerçek şeyin / Yaşamak olduğunu bildiğin halde / Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı / Yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin / Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil / Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için / Yaşamak yanı ağır bastığından.

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız / Yani, beyaz masadan / Bir daha kalkmamak ihtimali de var / Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini / Biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına / Hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden / Yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz / En son ajans haberlerini / Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için / Diyelim ki, cephedeyiz / Daha orda ilk hücumda, daha o gün / Yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün / Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu / Fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz / Belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

Diyelim ki hapisteyiz / Yaşımız da elliye yakın / Daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının / Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız / İnsanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla / Yani, duvarın ardındaki dışarıyla / Yani, nasıl ve nerede olursak olalım / Hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak…

Bu dünya soğuyacak / Yıldızların arasında bir yıldız / Hem de en ufacıklarından / Mavi kadifede bir yaldız zerresi yani / Yani bu koskocaman dünyamız / Bu dünya soğuyacak günün birinde / Hatta bir buz yığını / Yahut ölü bir bulut gibi de değil / Boş bir ceviz gibi yuvarlanacak / Zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız / Şimdiden çekilecek acısı bunun / Duyulacak mahzunluğu şimdiden / Böylesine sevilecek bu dünya / “Yaşadım” diyebilmen için…”

**

Depremin üstünden bir hafta geçti veya geçmedi. Çıktı yine meydana troller:

“Depremin yıkıcılığını ne kadar büyütürsek, sorumluluğumuzu da o kadar küçültürüz!”

**

Ne demiş şair?

“Bu dünya soğuyacak günün birinde”

Yani diyor ki ‘her şey böyle kalmayacak…’

Peki ne diye bunca kavga gürültü, bunca itiş kakış?

Sen ben kavgası… Biriktirme sevdası…

Sincap gibi yaşayacak, yarını düşünmeyeceksin ama 70’inde bile zeytin dikeceksin…

Sincap, günü birlik yaşar.

Zeytin, ölmez ağacıdır…

 

Bakmadan Geçme