Zamane gençleri

Belki farkındasınız belki değil. Zaman değişiyor, zaman başka bir zamana evriliyor. Bugün, dün değil, dün de...

Belki farkındasınız belki değil. Zaman değişiyor, zaman başka bir zamana evriliyor. Bugün, dün değil, dün de önceki gün değildi!

Eski Yunan düşünür Heraklitos, “Aynı suda iki kez yıkanılmaz” demiş.

Heraklitos’un bu sözü, değişimin ve akışın sürekliliğini vurgulamak için söylediği düşünülmektedir. Çünkü evrenin en küçük parçası bile hızlı ya da yavaş bir değişim, başkalaşım halindedir.

Neden Yunanlı? Çünkü bizim yazılı kültürümüz çok eski değil…

Felsefe bu… Düşünür anlamındaki filozof lafı, zaten bizde oldum olası sevilmez… Çünkü felsefe deyince bizde ‘aklını kaçırmak’ akla gelir. Oysa felsefe dünyayı yorumlamaktır.

Gazete haberlerine göz attığımızda Milli Eğitim’de yeni bir uygulamanın ipuçları ile karşılaşıyoruz. Biz öğretmenler, bu ipuçlarını takip ediyor ve yorumluyoruz ama kamuoyunun da takip edebilmesi için olaya yakın plandan odaklanması gerekiyor.

Bizde çok şey görecelidir. Yani kişiden kişiye değişir. Benim çok güzel bulduğumu bir başkası kötü olarak değerlendirebilir.

Objektif bakış açısına sahip az sayıda insana sahip olduğumuzu düşünüyorum. Olaylara balıklama atlar, neyin ne olduğunu bilmeden yorum yaparız. Sonra yanlış olduğunu anlasak bile takım tutar gibi o yanlış fikrin ardından koşarız. Çok az insan vardır özeleştiri yapan. Çok az insan, muhatabına ‘Sen doğru imişsin; ben yanılmışım’ deme erdemini gösterir.

Okuyucuların da anlayabilmesi için bizim bildiğimiz bir Milli Eğitim projesini bir gazete haberi üzerinden ele almak istiyorum.

Projenin özeti, öğretmenin performansının değerlendirmesi. Bakanlık, öğretmenleri “mesleki bilgi”, “mesleki beceri” ile “tutum ve değerler” başlıklarında değerlendirmeyi hedefliyor. Proje, 12 ilde pilot uygulama olarak başladı. Başladı başlamasına ama projenin en dikkat çekici yanı, öğrencilerin de öğretmenlere not vermesi.

Gazete haberine göre eğitim sendikalarının itirazlarına karşı performans değerlendirmesinde ısrarcı olan bakanlık, sistemin yaratılma amacını “öğretmenlerin gelişim ihtiyacını içeren konularda hizmet içi eğitimlere tabi tutulması” olarak öngörüyor.

Sistemi, “öğretmenlerin zayıf yanlarını değil, güçlü yönlerini de ortaya çıkarmak, bireysel gelişim programı belirlemek, merkezi eğitimler düzenlemek ve eksiklikleri gidermek” olarak açıklayan bakanlığa karşı projeyi haber kanallarından duyan öğrencilerin sosyal medya ve mesajlaşma programlarındaki tutumu, öğrencilerin form doldurarak öğretmenlere not vermesi şeklinde yansımış.

Bakanlık, ‘zorunlu’ performans değerlendirmesini “cezalandırma aracı olarak değil, ödüllendirme ve teşvik mekanizması” olarak savunurken sendikalar bu sistemin nasıl işleyeceğinin veli ve öğrencilere tam anlamı ile anlatılmadan uygulanmaya başlanmasını, öğretmenleri itibarsızlaşma noktasına getirdiğini söylüyorlar.

Haberlere göre e-sosyal medyada not verme sırasının kendisinde olduğunu düşünen öğrenciler, onlarca küfürün yanı sıra öğretmenlerini tehdit etmeye başlamışlar.

“Şimdi yandın hocam”

“Türkiye’deki bazı öğretmenler sıfır alır”

“Hocam 100 ver, ben de 100 vereyim”

“Hocam sözlüleri daha girmedim haberiniz olsun”

“Bir düşük ver de göreyim”

“Hocam sözlüm en son kaça olur”

“Yıl intikam yılıdır. Kimse not için yanıma gelmesin”

Benzeri ifadeler, öğrencilerin kendi aralarında şakalaşmalarına vesile olmuş.

Bizim öğrencilik yıllarımızla emeklilik dönemine ulaştığımız içinde yaşadığımız yılların öğrenci görünümü çok farklı. Ayrıntılara girmeyeceğim. 50 yaş üstündeki okuyucularımız da bu karşılaştırmayı çok rahat yapabilecektir.

Öğretmenlik, hem kolay hem de zor bir meslektir. Dışarıdan kolay görünür ama içeriden zordur.

Öğrenci sanır ki öğretmen hiçbir şey bilmez. Oysa örneğin ben, öğrencilerimin yaşını en az üçe katlarken onların yaşlarının nerdeyse iki katı meslek hayatım vardır. Ayrıca onlardan büyük kendi çocuklarımla birlikte benim de onların oturduğu sıralarda oturmuşluğum, öğrenciliği bilmişliğim vardır. Ve binlerce çocuk mezun etmişliğim…

Eskiden kitaplar okur, okuduğumuz kitaplardaki kahramanları kendimize örnek alırdık.

Şimdi kitaplar raflara kalktı. Şimdi varsa yoksa cep telefonları var ve o olmadan onlar bir hiç!

Sonra diziler var:

İçinde eğitim yerine aşk ilişkilerinin ele alındığı, zengin okullarda okuyan zengin aile çocukları…

İçinde mafyatik ilişkilerin yüceltildiği, silahlı külahlı adamların kol gezdiği kahramanlar…

Ve son zamanların Güneydoğu ve Orta Doğu olaylarını ele alan, gerçeklikten uzak, uzun namlulu oyuncaklar…

Peki ne yok?

Hayat yok… Berber yok… Fırıncı yok… Tarlada 60 liraya çalışan ırgat yok… Devlet dairesinde asgari ücret ile taşerondan çalışan sözleşmeli yok…

Öğrenci dinlemeyecek, yazmayacak, ödev yapmayacak ve de yok yazılmayacak… En sonunda da sınıfını geçecek! Sonra da öğretmene not verecek…

Biraz dağınık oldu ama, böyle…

Bakmadan Geçme