YOL İZDÜŞÜMLERİ

Akşam güneşi değdi gözlerimize, dağların ardında yitip gitmeden. Son saniyelerinde bir dağın zirvesinden selamladık biz de...

Akşam güneşi değdi gözlerimize, dağların ardında yitip gitmeden. Son saniyelerinde bir dağın zirvesinden selamladık biz de onu. Yavaş yavaş ufukta bıraktığı kızıllığı da toplayıp giderken biz de inişe geçiyoruz onunla birlikte. Radyomuzda akşama uygun bir şarkı eşliğinde günün eteklerinde bir yığın kızıl renk, renkten renge düşürüyor düşlerimizi de. Yorduğumuz günü sırtlanıp yorgun bir şekilde akşamı karşılamaya koyuluyoruz ovaya doğru inerken.

Her dönemeçte bir başka manzarayı kucaklarken arabaya dolan kekik kokularıyla dağların havasını da indiriyoruz yamaçlardan aşağıya. “Kaç farklı mevsimde geçtik” diye düşünüyorum bu yolu. Her defasında farklı bir güzellikle bizi şaşırtmayı başarıyor doğrusu. Çiçeklenmeye durmuş badem ve erik ağaçlarının yanında sadece odun gövdeleriyle tezat ama hoş bir armoni oluşturan incir ağaçları “dağlarından bal akar” ifadesini açıklar gibi duruyor. Bir sonraki seferde yapraklanmaya durmuş incirleri bu kez meyveleriyle görmenin farkındalığıyla ilerliyoruz.

Güneşin ışıkları elini eteğini çekince dünyadan çöken karanlığı delmeye çalışıyor sokak lambaları. İnsanların aydınlığı kaybetme korkusunu deşifre edercesine. Karanlık, her halde insanoğlunun en büyük fobilerinden biri. Her şeyi saklayan, sırlayan karanlık sanki kötülükleri de içinde gizliyor gibi. Alenilik etkisini kaybediyor. Tehlikenin nereden geleceğinin kestirilememesi de karanlığa karşı bir olumsuz anlayışın gelişmesine sebebiyet veriyor. Güvensizlik duygusu artıyor haliyle. Belki de ondan, karanlık insanların korkularını depreştiriyor. Karanlıkta daha fazla ortaya çıkıyor kuruntular. Biraz prim verince de insanı esir edebiliyor…

Güne güllerin özdeşleştiği Isparta’da başlayıp Eğirdir Gölü ile yorduktan sonra akşamı geceye Ödemiş’te bağlıyoruz. Nereye doğru yol alırsak alalım yoğun bir trafikle karşılaşıyoruz tüm gün. Arabalar farklı niyetleri taşıyor oradan oraya ve ev nakliye araçları bir ailenin dünyasını bir yerden alıp başka bir yere götürüyor. Eşyalar, üzerindeki anılar ve yaşanmışlıklarla yer değiştiriyor. Onlar mekan bağımlısı değil, biziz mekana bağımlı olan. Nereye gidersek gidelim döneceğimiz yerin izlerini taşıyor ve geri iade etmek için acele ediyoruz. Belki de kendimizi orada daha rahat ve güvende hissediyoruz. Tanıdık, aşina olduğumuz bu ortamda daha huzurlu oluyoruz. Sanki geçici gidilen yerlerde eğreti bir yaşam sürüyor insan. Belki de insanda geçici olduğunu bilmenin getirdiği bir anlayışla böyle bir algı oluşuyor. Göçmen kuşlarda da var galiba bu mekan bağımlılığı. Zira göç ettikleri yerlerde bir önceki yıl yuvayı nereye kurmuşlarsa yine oraya geliyorlar. Acaba onlar da mı kendilerini daha güvende hissediyorlar?

Soluyor ışık

durduramazsın gidişi

kanat çırparken

bir kuş ufka

ufuk yitiyor

yitiyor renkler

lacivert dağlar ardında…

Bakmadan Geçme