Yetmez ama Afganistan!

Bilirsiniz, 'mahalle yanarken o… saçını tararmış' diye bir atasözümüz vardır. Bunun anlamı, bir kişinin 'dünyanın umurunda...

Haber

Bilirsiniz, ‘mahalle yanarken o… saçını tararmış’ diye bir atasözümüz vardır.

Bunun anlamı, bir kişinin ‘dünyanın umurunda olmaması’ halidir.

Orhan Veli Kanık da benzer bir ifade ile şöyle seslenir:

“Ne atom bombası,

Ne Londra Konferansı;

Bir elinde cımbız,

Bir elinde ayna;

Umurunda mı dünya!”

İnsanlar uçaklardan düşerken biz de burada Ödemiş’in kaldırım işgallerini yazacak değiliz tabii…

**

Farkında mısınız bilmiyorum ama Afganistan’daki gelişmelerin arkasından Türkiye’de bir kırılma yaşanıyor. Belki dünyada da aynısı yaşanıyordur.

Böyle bir kırılma, ülkemizde 2010 yılında yapılan referandum tartışmalarında da yaşanmıştı.

12 Eylül 2010 Anayasa Referandumu tartışmalarında değişimin yeterli olmadığını fakat bu kadarına da evet diyeceklerini açıklayan bir tavır ortaya çıkmıştı. Bu tavrı gösterenlerin bir kısmı, bugün hata yaptıklarını kabul ederken hâlâ doğru tavır gösterdiklerini savunmaya devam edenlerin varlığını da biliyoruz.

**

Kırılmanın önemli bir basamağı, ‘mülteci’ konusunda yaşanıyor.

Kimileri ‘istemiyoruz’ derken kimileri ‘biz de mülteciyiz’ savunmasında…

‘Slogan’ olarak adlandırılan kısa, özlü sözler bazen meramı açıklamaya yeter ama ben düşüncelerin bir iki kelime ile ifade edilmesini bazen yeterli görmüyorum.

Evet ben de ‘biz de mülteciyiz’ diyorum ama her gelene de ‘hoş geldin!’ denilmesini istemiyorum.

Kimileri, ‘mülteci’ tartışmasında bütün göçmenleri aynı kefeye koyarken ben özellikle Suriye ve Afganistan’dan gelenlerle çalışmak için Avrupa’ya gidenleri aynı kefeye koyamıyorum.

Suriye’den gelenlerin sosyolojik kültürel kimlikleri ile Afganistan’dan gelenlerin sosyolojik kültürel kimlikleri aynı değil. Karşılıklı anlaşma gereği Avrupa’ya gidenlerin sosyolojik kültürel kimlikleri de bambaşka.

12 Eylül darbesinden Avrupa’ya kaçanların durumları ise daha bir bambaşka.

Özetle, gerçekten mağdur olanları koruyalım ama her gelene de evet demiyorum. Sınırlarımızın da yol geçen hanı olmasını istemiyorum.

**

Afganistan’daki gelişmeleri bizim kurtuluş savaşına benzetenleri de doktora havale ediyorum.

**

Hem Taliban’ı hem de ondan kaçanları ‘kardeş’ olarak görmeyi de en hafif deyimle ‘sakal-bıyık’ arasına sıkışmak ve İBAN’ı din-iman yerine koyanların bu işten nemalanma alışkanlığı olarak görüyorum.

**

E-sosyal medya, yanıltıcı ve kışkırtıcı… Güvenilir haberleri dikkate almalıyız…

Afganistan ve benzeri ülkelerde çok canlar yandı, yanmaya da devam edecek…

Çözüm; devletin içinde laiklik ilkesinin de bulunduğu demokrasi ile yönetilmesinde…

Çoğunluğun kararı… Azınlığa hoşgörü. Ve şeffaflık…

**

Bütün yabancı işgallere hayır…

Her ülke, kendi gelişimini kendi dinamiği içinde gerçekleştirmelidir.

Ama ister işgal döneminde isterse işgalin ardından olsun Afganistan veya başka ülkelerdeki en temel insan hakları ihlallerini de görmezlikten, duymazlıktan ve bilmezlikten gelmeyelim.

**

Sadece sosyal medyada yazıp çizmek ‘yetmez ama’ dünyanın her türlü sorununa daha duyarlı olalım…

Bir de her sorunu CEHAPE zihniyetine havale edip klavye demokratlığı yapmayalım…

Bakmadan Geçme