Yazmak 'farz' oldu
'Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur, Köylü anlar manasını namazdaki duanın… Bir ülke ki mektebinde...
“Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur,
Köylü anlar manasını namazdaki duanın…
Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur’an okunur,
Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüdanın…
Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın!”
Bu şiire birazdan geleceğim ama önce ‘fetva, hutbe ve vaaz’ gibi Arapça kökenli dini kavramların Türkçe karşılıklarını biliyor muyuz ve aralarındaki farkı ayırt edebiliyor muyuz diye soracağım herkese.
Biliyor gibisiniz ama ben sorunca biran düşündünüz tabii…
Çocukluğumuzdan bu yana okullarda bize öğretilen 32 farz vardır. Farz, ‘yapılması kesin istenen emirler’ demektir. Tamamını sayın deseler kaç kişi sayabilir bilemiyorum. Örneğin bunların içinde ‘öldürmek, hırsızlık ve haksızlık yapmak’ gibi bütün dinlerin yasakladığı davranışlar var mı deseler yine büyük çoğunluk kesin yanıt veremez…
Yani günlük hayatta bile anlamını bilmediğimiz o kadar dini kavram var ki!
Belki diyeceksiniz ‘neden seni bu kadar ilgilendiriyor!’ Belki yine diyeceksiniz ki “İnananlar isterlerse öğrenirler, istemezlerse öğrenmeden ibadetlerini yerine getirirler!”
Dorusunu söylerseniz, buna da bir diyeceğim olamaz…
Gelelim yazı girişinden de anlaşılacağı gibi ezan konusuna.
Bence de Müslümanlar hangi dilde okunmasını istiyorsa o dilde okunmalıdır. Buna kimse bir şey diyemez. Kimse de zorla Türkçe ezan dayatması yapamaz.
Ezan, Cumhuriyet’in ilk yıllarında (1932 yılından Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 1950 yılına kadar) Türkçe okunmuş. Bu bilgileri ve tartışmaları sanıyorum gazetelerden okumuşsunuzdur; ben bunları burada yinelemeyeceğim. Uygulamanın doğruluğu yanlışlığı ancak o dönemin de şartları düşünülerek tartışılmalıdır.
Bir konuyu tartışırken zaman ve zemin olgusunu dikkate almak gerekir. Örneğin kadınların oy kullanma özgürlüğünü 100 yıl geri götürür bugünkü değer yargıları ile tartışırsanız yanılırsınız.
Bugün gelinen noktada, namaz vaktini bildiren ezanın (çağrı) hangi dilde okunacağı konusu bana göre kulağı ezanda olana sorulmalıdır. Ama başka insanların da bu konuda fikir beyan etmesinin önüne de geçilmemelidir. Yani ‘başörtüsünü kadınların kişisel tercihine bırakmak gerekir’ düşüncesini savunmak için ille de kadın olmak gerekmez.
Gelelim özetle vekilin çıkışına:
1- Bugün ezanın Türkçe okunması için ilgili çevrelerin sosyal bir talebi yoktur. Vekilin kendi seçmen kitlesi ile partisinin de bugün için böyle bir talebi yoktur.
2- Vekile sorulan soru tuzak mıdır bilinmez ama değilse bence vekilin yaptığı açıklamalar ‘düşünce özgürlüğü’ içinde sayılmalı ve büyütülmemelidir. Fakat tartışmalardan sonra yapılan zehir zemberek açıklamalar da yenilir yutulur cinsten değildi.
Şimdi gelelim başka bir konuya: Eğer Arapça İslam’ın değişmez dilidir deniliyorsa o zaman bütün dünya uluslarındaki Müslümanların kendi dillerini bırakıp Arapça öğrenmesi gerekir. Gırtlak ve söyleyiş yapıları ile birlikte. Hatta ana dili gibi. Çünkü Kur’an Arapçası ile Arap ülkelerinde kullanılan Arapça bugün aynı değildir. Bugün Kur’an ayetlerinin anlamları Arapça’yı ‘sular seller gibi’ bilenler tarafından bile farklı biçimlerde (mealen) yorumlanabilmektedir.
Söyleyiş de anlamda çok önemli farklılıklara neden olabilir. Türkçe’de bir noktanın neleri değiştirebileceğini bilirsiniz.
Lafı uzatmadan sona gelelim. Üstteki şiir bilindiği gibi Ziya Gökalp’indir. Gökalp bu şiiri 1912-13 yıllarındaki Balkan savaşları yıllarında yazmıştır. Yani tartışma Atatürk ve Cumhuriyet’ten öncedir. Daha öncesi de vardır.
Mehmet Akif için sarf ettiği hakaretleri bildiğimiz, kamuoyunda ‘Fesli’ olarak bilinen şahsın Ziya Gökalp’e nasıl baktığını bilmiyorum. Ama bence ziyaret de zaman ve zemin açısından hiç şık olmamıştır. İddia edildiği gibi bu ziyaret ‘insani’ ise; cübbesiz, sarıksız ve Mercedes’siz, sade ve kamuoyuna yansıtılmadan yapılmalı idi.
‘Ölülerin hayırla yad edilmediği’ ayan beyan ortadadır.
Son olarak şunları söyleyebilirim: Teknoloji çağında hutbe ve vaaz gibi söylevler ‘fetva’ da olduğu gibi müminlere niçin farklı kanallarla aktarılmıyor sorusunu sorabiliriz. Hatta İslam dünyasında tartışıldığı gibi ezanda niçin çıplak insan sesi yerine mekanik ses tercih ediliyor sorularını da sorabiliriz.
Söylemeden geçmeyelim: Sarık, cübbe ve fes de beşeri (insani) üretimlerdir. Bunlara takılmak yerine bence dinlerin insanlığa getirmek istediği barış, hoşgörü ve yardımlaşma gibi kavramlar üstünde durulmalıdır.
Sövgü dilinden nemalanan Ardıç kuşuna şimdilik bir laf etmeyeceğim…