Yazık oluyor memlekete!

Nostaljiyi sevenler yani eskiye özlem duyanlar, “Ah o eski günler” demeden edemezler. 'Eskiye rağbet olsa, bitpazarına...

Nostaljiyi sevenler yani eskiye özlem duyanlar, “Ah o eski günler” demeden edemezler.

“Eskiye rağbet olsa, bitpazarına nur yağardı” sözünü bilirsiniz. Eskiye duyulan özlem, biraz da yeniye ayak uyduramamaktan kaynaklanır. Gerçi her yeninin iyi ve güzel olduğunu söyleyemeyiz ama her şeyin değiştiğini ve yenilendiğini de bilimsel olarak kabul etmek durumundayız.

Arnavut kaldırımını bilirsiniz: Yaya veya araç trafiğine açık yollara döşenen belli büyüklükteki taşlar. Bir dönem, epeyce sevilmiş ve kabul edilmiş. Doğruyu söylemek gerekirse bir dönem şehirlerin cadde ve sokaklarında önemli bir işlev görmüş.

Yağmur suları, taşların arasından aktığı için yoğun yağış alan bölgelerde kullanımı yaygınlaşmış. Asfalt bulunmadan önce, önemli ticaret yolları da buna benzer teknikler kullanılarak döşenmiş.

Sonra teknoloji ilerlemiş, lastik tekerlekli araçların sayısı artınca, asfalta yönelmiş insanlar… Asfaltın yaygınlaşmasıyla, arnavut kaldırımı taşlarını SİT’lik tarihi sokak ve arastalarda hapsetmişiz.

Her buluş, yeni bir sektör ortaya çıkarıyor. Yağmur sularının asfalt üstünden akıp gittiğini gören yöneticiler, bu kez kilit taşını icar etmiş. 12 Eylül 1980 sonrasında iktidara gelen ANAP’ın bal peteği desenli kaldırımlarını ben unutmadım! Daha sonraları yaygınlaşan ihale işleri de bu küçük beton taşlarına olan ilgiyi arttırdı. Çıkıyorsunuz ihaleye; yer teslimi levha falan derken asfaltlar sökülüyor hop kilit taşları döşeniyor.

Kilit taşını savunanların, “Döşemesi ve sökülmesi kolay” iddiasıyla asfalta karşı bu küçük beton taşlarına ilgi gösterdiğini söyleyebiliriz. ‘Asfalt out, kilit taşı in’

Hatta bırakın asfaltı, o küçük beton taşları sökülüp sökülüp yerine yeni taşlar döşeniyor!

Siz de görüyorsunuzdur, yeşil alan olarak kalması gereken parklar bile bu küçük beton taşları ile doldurulmaya başlandı.

Döşenmesi ve kaldırılması kolay deniliyordu ama bakıyorum caddelere, yollara ve parklara kepçeli araçlar giriyor ve ne var ne yoksa damperli kamyonlara yükleniyor. Sökülenler nereye götürülüyor bilmiyorum ama el çabukluğu ile yenileri döşeniyor.

Size gördüklerimi söyleyeyim:

Kilit taşı, iddia edildiği gibi kolay sökülüp döşenen bir malzeme değil. Bir kez söküldü mü artık orası yama gibi ya tümsek ya da çukur halde kalıyor. Sökülen taşlar da yeniden değerlendirilmiyor. Ya olduğu yerde dolgu malzemesi oluyor ya da başka yerlere götürülüp moloz gibi bir kenara atılıyor.

Kilit taşı, iddia edildiği gibi yağmur sularını falan da tutmuyor. Çok sık döşendiği için sular sele dönüşüp üstünden kayıp gidiyor.

Kilit taşının altyapısı, tesviye edilmiş kum olduğu için üstünden yüklü ve ağır araçların geçmesi ile kolayca bozulabiliyor. Yok canım diyorsanız, bulunduğunuz bütün il ve ilçelerdeki kilit taşı ile döşenmiş cadde ve sokakları şöyle bir dolaşabilirsiniz.

Benim izleyebildiğim kadarıyla kilit taşı döşemek bir kültür ve beceri istiyor ve bu döşeme kültürü bile bizde yok!.. Hoyratça çalışılıyor ve 5-10 santimlik hesaplar yapılamadığı için ya taşlar kırılıyor ya da boş kalan yerler beton ile dolduruluyor. Ve o betonlar da kısa sürüde patlıyor.

İhaleyi alan firma, işi en ucuza mal edebilmek için işsiz kalmış insanlarla taş döşüyor.

Oysa taş işçiliği de estetik ve ustalık gerektiren bir iştir.

Aslında ben bu ihale işlerini oldum olası sevmemişimdir. Hele sokak, cadde ve kaldırım işlerini.

Çok basit: Sök ve yeniden döşe! İhaleyi alan firma sahibi yapılan yeri görmüyor bile. Sonra ara ki bulasın! Velhasıl ya da kısacası yani özcesi; yazık oluyor memlekete.

Bakmadan Geçme