ATAMIZI ANARKEN…
Yaşar Varış
10 Kasım Pazar günü Atamızın aramızdan ayrılışının 86. Yıldönümü idi. Tüm yurtta ve dış temsilciliklerimizde olduğu gibi Ödemiş’te de resmi törenle anıldı Atamız. Pazar günü olması ve havanın serin olmasına karşın tören alanı tamamına yakın dolmuştu. Ödemiş kaymakamı, belediye başkanı, Cumhuriyet başsavcısı, adalet komisyonu başkanı ve garnizon komutanı tam kadro alanda yerlerini almışlardı.
Öğretmen ve avukat olarak yıllardan beri Ulusal bayramlarımızda ve diğer önemli günlerde alanında yapılan tüm etkinliklere katılırım. Bu yıl Atamızın anma törenlerinde bir başkalık gördüm. Hiç bu kadar kalabalık bir katılım görmemiştim
Siyasi partiler, sivil toplum örgütleri sanki her zamankinden daha fazla Atamıza sahip çıkıyorlar gibiydi. Partiler, dernekler kalabalık gruplar halinde gelmişlerdi.
Aynı şekilde Anıtkabirde, Dolmabahçe’de ve tüm yurtta insanlar atamıza olan sevgisini ve saygısını göstermek için en üst düzeyde özen gösteriyorlardı. Saat dokuzu beş geçe tüm yurtta trafik durdu, Tarlada, fabrikalarda, meydanlarda insanlar yediden yetmişe saygı duruşundaydı. Adeta hayat durmuştu.
Sanki milyonlar, son zamanlarda Atatürk devrim ve ilkelerine karşı yapılan sapmalardan dolayı Atamızdan özür diliyor; yapanları da protesto ediyorlardı. Atatürk’e ve devrimlerine saldırılar arttıkça halkın Atamıza daha çok sahiplendiği izlemini edindim.
Mustafa Kemal Atatürk; çağında yaşayan liderler içinde en sevilen ve sayılan liderdir. Aynı çağda yaşayan Rus lider Stalin’inin heykelleri sökülmüştür. Mussoli’in adını anan yoktur. Hitleri söylemeye bile gerek yoktur. Ülkesinde adını anmak bile ayıptır, suçtur.
Balkanlar gezisinde Arnavutluk’u gezerken rehberimiz, başkent Tiran şehrinde çöplüğe dönmüş, yarım kalmış bir binayı göstererek, burası devlet başkanı Enver hoca tarafından başlatılmış, ölümü halinde buraya gömülmesini vasiyet ettiği anıt mezar, ancak bu vasiyet yerine getirilmedi demişti.
Atatürk, çok kısa süren yaşamını Türk milletine adamıştır. Önce işgal altındaki ülkesini kurtarmakla işe başlamıştır. Osmanlı ordusunun seçkin bir subayı olarak ülkesinin işgal altında yaşamasını içine sindiremiyordu. Osmanlı yönetimi ile bu işgalin sonlandırılmayacağını bildiği için önce bir grup arkadaşı ile Samsun’a çıktı, Erzurum ve Sivas kongrelerinden sonra Ankara’ya geçerek Türkiye Büyük Millet Meclisini kurdu. Anadolu’da oluşan Kuvayı milliye hareketlerini birleştirip düzenli bir ordu ile ülkemizi kurtardı.. Sonra da Demokratik laik cumhuriyeti kurup kimsenin aklından bile geçiremediği devrimleri çok kısa bir süre içinde peş peşe uygulamaya koydu. Yaptığı her işte halkına güvendi, kurduğu cumhuriyeti de gençliğe emanet etti. İşte o gençlik şimdi atasına sahip çıkmakta, devrimlerini korumaktadır. Alanlarda ve her yerde “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bağırmaktadır.
Sen rahat uyu Atam. Vatan sana minnettardır. Senin dediğin gibi; et ve kemikten oluşan birinci Mustafa Kemal öldü, ikinci Mustafa Kemal, yani düşüncelerin, devrimlerin ülkemizin her köşesinde ve kalbimizde yaşıyor ve hep yaşamaya devam edecek.