Yemen Destanı!
Selim Şahan
“Kışlanın önünde redif sesi var / Açın çantasını acep nesi var? / Bir çift kundurayla bir de fesi var / Ah o (Ano) Yemen'dir gülü çemendir / Giden gelmiyor, acep nedendir?”
Üstteki dizeler Yemen türküsünden alınma…
Geçtiğimiz günlerde TRT Müzik kanalını izlerken, Esat Kabaklı’nın programına denk geldim.
Yemen türküsü ile ilgili hikaye anlatırken, Yemen Savaşı’nın bizim için destan oluğunu belirterek, “Aslında bizde çok destan var ama işleyememişiz, yabancılar milli birliklerini korumak için destan ararlarken biz kendi destanlarımıza sahip çıkamıyoruz” çerçevesinde cümleler kurdu.
Bildiğimiz kadarı ile Yemen Türküsü, 1’inci Dünya Savaşı yıllarında Yemen'deki çatışmalarda ölen Osmanlı askerleri için yakılmış bir ağıttır. Hatta türkü sözleri içinde yer alan Muş adının yanlış söylendiği aslında Huş olduğu yönünde de iddialar vardır.
Destan’ın edebiyattaki anlamı TDK’nin ifadesi ile şudur: “Tarih öncesi tanrı, tanrıça, yarı tanrı ve kahramanlarla ilgili olağanüstü olayları konu alan şiir; epope”
Bir de mecazi anlamı vardır ki o da şöyledir: “Bir kahramanlık hikâyesini veya bir olayı anlatan, koşma biçiminde, ölçüsü on bir hece olan halk şiiri.”
Bizim Yemen ile ilgili ilişkilerimize şöyle bir baktım, ortada destanlık bir durumdan ziyade ağıtlık bir trajedi var… Yemen özellikle 16’ıncı yüzyıldan bu yana hep isyanlarla anılan bir ülke olmuş… Ve binlerce Mehmet’imiz Yemen çöllerinde hayatını kaybetmiş…
Örneğin 1891 yılında meydana gelen isyan… İsyan, Osmanlı İmparatorluğu'nun İslam dinine aykırı davranışlarda bulunduğu gerekçesi ile çıkmış…
Bilmem siz ne dersiniz…
**
Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi’nin Güz 2022 sayısında (Sayı 36) yayınlanan bir makaleden kısa bir alıntı yapalım:
“Sultan II. Abdülhamit, kendisine karşı büyük bir mücadele başlatan İttihatçıları yıldırmak için farklı yöntemler uygulamıştır. Yurt dışına kaçan İttihatçıları bazen makamlar ihdas ederek kendisine bağlamış; bazen de sürgüne göndererek merkezden uzaklaştırmıştır.4 23 Aralık 1876'da yürürlüğe giren Kanun-ı Esasi'nin en tartışmalı konularından biri, sürgüne ilişkin 113. maddesiydi. Bazı devlet adamları bu maddenin anayasa tasarısında olmasına muhalefet etmiş olsalar da yürürlüğe girmesine engel olamamışlardı. Bu gibi kimseler, Padişaha sürgün etme yetkisi veren bu maddeye dayanılarak ülkenin farklı coğrafyalarına sürgüne gönderilmişlerdi. Bununla birlikte Trablusgarp vilâyeti, II. Abdülhamit'in saltanatının ilk yıllarında sürgün bölgelerinden biri değildi. Ancak, İttihat ve Terakki Cemiyetinin kurulmasıyla gelişen Genç Türkler (Jön Türkler) hareketi içinde Harbiye ve Tıbbiye öğrencileri arasında hızla yayılan özgürlükçü fikirler, Sultan II. Abdülhamit'i oldukça tedirgin etmiş; bu süreçte hürriyet ve eşitlik fikirlerini ileri sürenlere karşı sürgün, sıkça uygulanan ceza yöntemi haline gelmiştir. Osmanlı Devleti'nin uzak vilayetlerinden Trablusgarp da bu dönemde başlıca sürgün yerlerinden biri olmuştur.” Sayfa 642.
**
Daha önce de yazdım… Her şeyi bilmenize olanak yoktur. Ama öğrenmeniz için önünüzde bir engel yoktur. Ben de bir konuyla ilgili yazı yazmak istediğimde önce detaylı okuyor ardından bunları özetlemeye çalışıyorum. Okurken yazıyorum. Okumak ve yazmak öğrenmede bir metottur.
Yemen, haritaya göre Suudi Arabistan’ın altında Kızıldeniz girişinde bir Arap ülkesi…
“Yemen’de ne işimiz vardı?” diye soramıyorum çünkü kimilerine göre bizim her yerde işimiz var…
Ayrıca o dönemin şartları belki de bunu gerektiriyordu… Bugünkü aklımızla dünü yargılamaya kalkarsak yanlış yaparız…
Ne demiş eski başbakanlardan Süleyman Demirel? “Dün dündür, bugün de bugün!”
Bugün de öyle değil mi! Dün savaş naraları atanlar birden bire kardeşlik türküleri söyleyebiliyor. Nasıl olsa balık hafızalıyız ve bizim aklımız, devlet aklını anlamamıza yeterli olmaz…
Ben bilmem merkez bilir…
Sağlıcakla kalın…