
Otamış'ın Çocukları
Selim Şahan
Teoman’ın şarkısını bilirsiniz:
“Bugün benim doğum günüm
hem sarhoşum hem yastayım”
Dünyanın bütün kötülüklerine rağmen, doğum günü kutlamak lüks gibi geliyor ama kutlamayınca da kötülükler temizlenmiyor ki!
Öte yandan kutlamak mı gerekir yoksa üzülmek mi bilemiyorum! Çünkü her doğum günü sonrasında gençleşmiyor aksine yaşlanıyoruz.
Hani insanın kendini teselli ederken söylediği bazı klasik sözler vardır… “Her yaşın kendine göre güzelliği var” cümlesi de böyle bir şey…
Neyse… Doğum günü dolayısıyla değil ama “Otamış’ın Çocukları” adlı öykü kitabım dolayısıyla Atatürk İlkokulunda bir söyleşiye davetli idim. Söyleşinin dinleyicileri iki üçüncü sınıf öğrencileri idi.
34 yıldır liseli öğrencilere ders anlatıyorum onlarla vakit geçiriyorum ama ilkokul çocuklarının karşısına çıkmak da kolay değilmiş. Evet, itiraf etmek gerekirse öncesinde heyecanlı idim.
Çünkü öğretmenleri “Hepsinin de ayrı ayrı soruları var ve bir haftadır merakla bu günü bekliyorlar” demişlerdi.
Bizim öğrencilerimiz ergenlik çağındaki çocuklarımız. Hepsinin de ayrı öyküsü ve davranış biçimi vardır. Zaman zaman gerilir zaman zaman sevinirsiniz…
Ama ilkokul çocukları öyle değil. Hepsi de art niyetsiz, masum ve meraklı…
Ben sordum onlar yanıtladı, onlar sordu ben yanıtladım. Çok güzel bir söyleşi gerçekleştirdik. Sanıyorum onların hayatında küçük bir çentik attım.
Söz verdiler birer öykü yazıp resim yapacaklar ve onların bu ürünlerini biraraya toplayıp bastıracağız…
Onlara; Efe, Umur ve Zeus isimlerini niçin kullandığımı anlatmadan önce kendi adlarının kimler tarafından konulduğunu ve anlamlarını sordum…
Bazıları iki soru sorup soramayacaklarını bile sordular…
Bazılarının anne ve babalarının öğretmeni de olmuşum…
Anlatacak çok şey var ama buraya sığmayacak…
Beni okula davet eden ve yeniden ilkokul çağlarımı anımsatan sınıf öğretmenleri Mustafa Çolakoğlu ve Azat Kaya Sarıca ile birlikte okul müdürü Orhan Sarıkaya öğretmenlerime teşekkür ederim…
Bir dünya şairimiz şöyle yazmış:
“Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne, Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar. Oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında... Dünyayı çocuklara verelim! Kocaman bir elma gibi verelim, sıcacık bir ekmek somunu gibi Hiç değilse bir günlüğüne doysunlar. Bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı... Çocuklar dünyayı alacak elimizden, Ölümsüz ağaçlar dikecekler...”
Bir öğrenci, ”Öğretmenim, Efe ile Umur çocuk adı olabilir ama Zeus olabilir mi?” diye sorunca ben de o an aklıma geldiği gibi, “Ama köpekler de anne ve babalarının çocuğu değil mi! Neden olmasın” şeklinde yanıtladım.
Bu dünya hepimizin…
Kardeşçe ve insanca yaşamak varken neden savaşalım?