'Kentin başkanı!'
Selim Şahan
Adaylar belli oldu.
Nihayet!
Evet, doğru okudunuz nihayet…
Nihayet, ‘sonunda’ demek…
Herkesin merak ettiği, “Filanca partinin adayı kim?” sorusunun yanıtı, pazartesi akşamı itibarı ile yanıt buldu….
Üstteki girişi, 31 Aralık 24 tarihinde yazmışım…
Sonunda da şunları yazmışım:
“Şimdi bunları geçelim. Ve hangi aday seçilirse şehrimize katkı sağlar bunun üstünde yoğunlaşalım. Yani biraz genel seçim havasından çıkıp yerel adaylar üstünde kafa yoralım…
Ben böyle yazıyorum ama biliyorum ki çok sayıda seçmen yine partisinin adayına oy atacak.
Aslında, belediye başkanlarını da muhtarlıklar gibi siyasi partilerden ayrıştırsak mı bilemiyorum.
Peki bir belediye başkanından ne beklenmelidir?
Bence öncelikle ‘kentin başkanı’ olmaya çalışmalı...
Sonra ‘ortak aklı’ slogan olarak değil de davranış biçimi olarak benimsemeli…
Çok konuşmamalı, aksine dinlemeli…
Harcamalar konusunda şeffaf olmalı…
Yatırımlarda rantı değil, halkı düşünmeli…
Kesinlikle kul hakkını gözetmeli…
Estetikten ve güzellikten anlamalı…
Her şeyi ben bilirim anlayışı yerine, ‘daha başka güzel fikirler de olabilir’ diyebilmeli…
‘Çılgın’ projeler yerine önce alt yapıya yatırım yapmalı, sonra yaşantımızı kolaylaştıracak ‘basit’ işlere önem vermeli…
Belediyede müdürlerle bol bol toplantılar yapmak yerine, vatandaşla tavla oynarken, halktan gelen eleştirileri dinleyebilmeli.
E-sosyal medyada sörf yapmak yerine cadde ve sokaklarda dolaşmalı…
Son söz: Bu yazıda kimseyi hedef almadım.”
**
Bazen, başkanı nasıl buluyorsun diye soruyorlar…
Ben de değerlendirmek için henüz erken yanıtını veriyorum.
Kaçamak yanıt verme diyorlar.
Kaçamak değil! 1 yılda anca tanıyacak ki, neler yapabileceğini görecek…
**
Belediye başkanlarının elbette kendi projeleri ve yapmak istedikleri olacak ama bence yukarıda da değindiğim gibi çevreyi dinlemesini de bilecek…
Eleştiri yapanlara ‘He he!’ deyip, kendi bildiğini okumaya devam ederse, kendisini destekleyenlerinde yavaş yavaş çevresinden uzaklaştığını görecektir.
Bu yazım kısa olsun… Aydın havası yani…
O ata sözündeki kelimenin de ‘hava’ değil de ‘aba’ olduğu konusunda iddialar var!
Hikaye 2’inci Mahmut ‘a kadar uzanıyor.
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre aba, “eskiden potur, hırka gibi giyecek yapımında kullanılan, yünden, yün dövülerek yapılan kaba, kalın bir tür kumaş” demek.
“Yeniçeriliği kaldırıp ondan hiçbir iz kalmamasını isteyen II. Mahmud, 1826 yılında kıyafet nizamnamesi hazırlar. Sarık ve cüppeyi yasaklar; devlet memurlarına, fes, pantolon ve ceket giyilmesi zorunluluğu getirir. Aydın’da dağlarda dolaşan; daha rahat hareket etmek ve zaptiyeden hızlıca kaçabilmek, çalıya çırpıya takılmamak için dizlerine kadar uzanan potur giyen efeler de bu yasaklardan nasibini alır. Onların da abadan yapılmış kısa efe giysisini giymesi yasaklanır ve bunun yerine uzun şalvar pantolon giymeleri şart koşulur. Ancak Osmanlı’ya başkaldıran ve aba giymekten vazgeçmeyen efelerle devlet idaresi arasında ciddi çatışmalar yaşanır.”
İnternet gazetesi Duvar yazarı Serpil Kurtay böyle yazmış.
Meram anlaşılmıştır…