Selim Şahan

Gazeteciler!

Selim Şahan


Türkiye’de herkesin ve her olayın bir günü vardır. Hatta bir günde birkaç kutlama bile yapılır…
Sanıyorum işi gücü olmayan biri oturmuş, kime hangi günü versem de çakışmasa diye bir çalışma yapmış…
Bunlardan biri de 10 Ocak çalışan gazeteciler günü…
“10 Ocak Çalışan gazeteciler günü, gazetecilik mesleğini icra edenleri onurlandırmak için 1962’den beri 10 Ocak günü düzenlenen Türkiye’ye özgü bir kutlama gündür.”
“1961'de 212 sayılı Fikir İşçileri Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 10 Ocak günü, 1962-1971 arasında ‘Çalışan gazeteciler bayramı’ adıyla kutlanmış; 1971 yılındaki askeri müdahaleden sonra ülkede gazetecilerin bazı haklarının geri alınması üzerine kutlama gününün adı ‘Çalışan gazeteciler günü’ olarak değiştirilmiştir.”
Güne ilişkin bir sözüm yok. Girişte fikrimi beyan ettim. Hangi sektör üstüne alınırsa alınsın…
Eh, böyle bir gün olunca da tabii kutlanması gerekiyor. Yılda bir gün de olsa gazetecilerin ağırlanması lazım. Şahsen, fiilen gazetecilik yaptığım yıllarda böyle kahvaltılı ve yemekli davetlere de katılmışlığım oldu.
Fakat son yıllarda bakıyorum bu tür davetlerin fotoğraflı haberlerine, bir ara veya bir dönem gazetecilik ya da yazarlık yapmış olan bazı kişilerin hala bu tür yemeklerde boy gösterdiğini görüyorum. 
Örneğin Ödemiş’te fiilen yayın yapan iki gazete kalmasına rağmen, üstte de belirttiğim gibi bir ara veya bir dönem gazetecilik işi ile iştigal etmiş kişilerin hâlâ gazeteci olarak anılıyor olmasına ne demeli?!
Sakın özel olarak birini veya birilerini kastettiğimi falan düşünmeyin… 
İşte öyle… Birinin bir şey demesi lazım… İçimden yazasım geldi…
**
Tarihi çarpıtmayalım!
Son dönem gösterime giren ‘tarihi’ konulu dizi filmlerini izliyor veya takip ediyor olabilirsiniz. Ben şahsen son yıllarda hiçbir diziyi ilemiyorum da takip de etmiyorum. Takip etmemenin en önemli nedeni de gerçeklikten kopuk oluşları ve olayların aşırı abartılı ele alınışlarıdır.
Özellikle Osmanlı dönemini işlediği öne sürülen ve pahalı kostümlerle beyaz cama yansıyan dönem görüntüleri… Büyük bütçelerle gösterime giriyor. 
Malum, belediyelerin Cumhuriyet konserlerine odaklandık ama bunları gören yok! Gören var da dillendiren yok…
Bunlar da hem olayların ele alınışı, hem işlenişi, hem de mekan ve giysileri ile kesinlikle olduğundan çok abartılı. 
Aslında algı üretim prodüksüyonları… 
Geçtiğimiz gün gördüğüm bir haber, bu yazdıklarımı kanıtlar derecesinde bir bilgiyi içeriyordu. 
“Mim Kemal Öke, TRT'nin yeni yapımı ‘Mehmet, Fetihler Sultanı’ isimli dizide Fatih Sultan Mehmet'in hocası ve İstanbul'un fethinde büyük katkısı olan manevi şahsiyetlerden biri olarak kabul edilen Tıp alimi Akşemseddin rolünü canlandırıyor.”
Mim Kemal Bülent Öke, bir dönem adı çok ön planda olan bir siyaset profesörüdür.  35 yaşında profesör ünvanı alarak Türkiye’de profesör unvanını alan en genç kişi olmuştur.
Mim Kemal Öke, ailesi ve yazarlığı tartışılan bir akademisyendir.
Mim Kemal Öke’nin TRT’nin bir dizisinde oynaması bana göre etik değildir. 
Bir başka konu da Mim Kemal Öke’nin Akşemsettin rolü ile ekranda ak sakallı görünmesi. Oysa Akşemsettin ak sakallı değil kösedir. Konuyla ilgili bilgiler internet ortamından takip edilebilir… 
Tarihi kişilikler ve olaylarla istediğiniz gibi oynayamazsınız…
**
Çakırcalı Efe’yi duymuşsunuzdur ama hayat hikayesini bilmiyor olabilirsiniz. Hemen hemen herkes, Kurtuluş Savaşı’na katıldığını sanır ama öyle değildir. Çakırcalı Mehmet Efe 1872 yılında Ödemiş’in Türkönü köyünde doğmuş, 1911 yılında da Aydın’ın Nazilli ilçesinde Osmanlı ordu güçleri tarafından öldürülmüştür.
Tarih kitapları Çakırcalı için “Ege’deki efelik kültürünün en önemli figürlerinden biridir” der. Bu cümle, bir gerçeği tespit için yazılmıştır. 
Adına yakılmış ünlü İzmir'in (Ödemiş ) Kavakları türküsünde onun ağzından ‘yakarız konakları” ifadesiyle birlikte birçoğu kendisi tarafından olmak üzere 1000 civarında kişiyi öldürdüğü söylenmektedir.
Yiğit midir eşkıya mı?
Ne dersiniz?

Yazarın Diğer Yazıları