
Elma ile armut…
Selim Şahan
Duymuşsunuzdur, dilimizde “elmayla armudu karıştırmak” şeklinde bir deyim vardır. Bu deyim, karşılaştırılmaması gereken durumları benzer konularmış gibi düşünüp aynı kefeye koymak anlamına gelir.
Cuma akşamı bilgisayarımın başına oturdum ki Pazartesi günü için yazı yazmam gerekiyor... Fakat nedense yazmak canım istemedi! Bazen oluyor böyle insan… Devrik cümle oldu ama olsun… Maksat anlaşılmıştır.
Malum, bayram tatilinde Belçika’da idim… Doğal olarak dönüşte karşılaştığım kimi arkadaşlar önce memlekete hoş geldin derken, sonra da anlat bakalım dediler…
Ben de önce “Memleketten ayrılmadım ki! Belçika’da iken bile aklımız burada idi!” gibi cümlelerle giriş yaptıktan sonra, “Avrupa anlatılmaz, yaşanır” diye devam ettim…
Giderken İzmir’den direk, dönerken de önce İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanı, sonra da yine İzmir aktarmalı uçuş yaptık…
Sabiha Gökçen’e iner inmez, emin olun ilk aklımızdan geçen cümle “İşte Türkiye’ye geldik” oldu.
Havaalanındaki görevliler bile bu duyguyu size hissettiriyorlar çünkü…
Belçika, özellikle Brüksel büyük bir tren istasyonuna sahip. Gördüğüm kadarı ile hemen her yere tren ile gidebiliyorsunuz. Gişelerdeki görevliler en az üç dil ile konuşabiliyorlar. Brüksel biliyorsunuz Avrupa Birliği’nin de başkenti. Böyle olunca dünyanın hemen her yerinden insan ile karşılaşmanız mümkün. Bu nedenle, gişe memurları öncelikle Belçika’nın iki ana dili olan Fransızca ile Flamanca’nın yanında İngilizce’yi de gayet iyi derecede konuşabiliyorlar. Türkiye’de bırakın üç dili, bu gibi yerlerde görev yapanlar ikinci yabancı dili bile konuşamıyorlar.
Brüksel’i, beklediğimden de sakin buldum. Hem trafik hem de kalabalıklık açısından… Hele İzmir ve İstanbul’un yanında umulmayacak kadar sakin…
Raylı sistemlere binerken turnikeler yok. Öyle, kontrol memurları da ikide bir bilet sormuyorlar. Fakat herkes biletini alıyor ve basılması gereken yere basıyor. Bence bu alışkanlığın yerleşmesinde hem yüksek cezalar hem de kültür önemli bir etken olmuş.
Dedim ya elmalarla armutlar bir arada toplanmaz diye… İki ülke arasında karşılaştırma yapmak bile zor…
Trenden gidelim... Eğer sakin bir yolculuk yapmak istiyorsanız birinci sınıftan, ucuz yolculuğu tercih ediyorsanız ikinci sınıftan bilet alıyorsunuz. Gördüğüm kadarı ile iyi para kazananlar birinci sınıfı tercih ediyorlar… Bruge'e gidecektik, fakat madem buraya kadar geldik o halde Ostende'ye kadar gidelim dedik. Pazar günü, gidişin dönüşüne para vermiyormuşuz... Farkında olmadan ikinci sınıf bilet alıp birinci sınıf vagona oturmuşuz.
Görevli biletçi, yaptırım gücü yüksek ama nazikçe bir sesle bizi uyararak yerimize geçmemizi istedi…
Yanlış bir kere yapılır, ikinci kez yaparsanız onun adı uyanıklık olur…
Kurallı ve düzenli bir şehirde yaşamak tabii ki insana bir sakinlik veriyor…
Bizde uyanık çok!