Cemal'e anlatır gibi
Selim Şahan
Son zamanlarda sosyal medya sayfalarında bazı yazılarla karşılaşıyorum. Bilmesem, araştırmasam hemen inanabilirim belki ama çoğu saçma sapan uydurma yalanlardan ibaret olan bu yazıların kimi sayfalar tarafından paylaşılmasını da tehlikeli buluyorum.
Bu resmen bilgi kirlenmesidir…
Bunlardan biri, Türklerin Anadolu’ya sonradan gelmedikleri, hatta bütün dünyanın aslında Tük soyuna dayandığı ile ilgili olanı, diğeri de Yunan mitolojisinin bir uydurmadan ibaret olduğu…
Şüphesiz, insanlık tarihinin bazı ortak mirasları, dünyanın birçok noktasında ortak bir anlatıma dayanır. Bu da bugünkü bilgilerimize göre yazıyı ilk kullanan toplum olduğu bilgisi bulunan Sümer kaynaklarına dayanır.
Gılgamış destanı, bu anlatıların en merkezindeki anlatıdır.
“Gılgamış Destanı, antik Mezopotamya'dan günümüze ulaşan en eski edebiyat eseri ve Piramit metinlerinden sonra en eski ikinci dini metin olarak kabul edilen destansı bir şiirdir.”
Dünyadaki birçok destanın ve dini hikâyenin kaynağı da Gılgamış destanıdır.
Sümerler, yaklaşık MÖ 4000-2000 yılları arasında (Günümüzden 5 bin yıl kadar önce) bugünkü Irak'ın güneyinde yerleşik hayata geçmiş, medeniyetin beşiği olarak bilinen coğrafi bölgede yaşamış bir uygarlıktır.
“Sümer yazısı, çivi yazısıdır. Kilden yapılma tabletlerin üzerine resimler ya da harf görevi gören ve sesleri temsil eden semboller ile özel bir teknikle yazılan; papirüsün bulunması ile son bulan tarihteki ilk yazı sistemidir. Maden Çağlarının sonunda, yaklaşık MÖ 3500'lerde Sümerler tarafından icat edilmiştir.”
Çivi yazılarında şekiller ve işaretler genellikle dik çizgilerden oluşur. Çünkü o dönemde kağıt ve benzeri araç gereç olmadığı için taş ve kayalara çivi gibi aletlerle kazınarak yazılmıştır.
Eski Tük yazı dilinin işaretleri de böyle dik çizgilerden oluşur.
Bugünkü bilgilerimize göre Orhun, Göktürk ya da Köktürk alfabesi, Göktürkler ve diğer erken dönem Türk kağanlıkları tarafından kullanılmış, Türk dillerinin yazılması için kullanılmış ilk yazı sistemlerinden biridir. Bu yazı sisteminde 4'ü ünlü olmak üzere 38 damga (harf) bulunmaktadır.
Elimizdeki belgeler 7. yüzyıldan 10. yüzyıla değin kullanıldığını söylüyor.
Yazı sisteminin kaynağında av hayvanları, günlük kullanılan silahlar ve başka yaşamsal etken vardır.
Orhun alfabesinden günümüze kalan en büyük kalıntılar olan Göktürkler döneminde dikilen yazıtların çözülüp değerlendirilmeleri ancak 19. yüzyıl sonunda gerçekleşebilmiştir. Bu yazıtlar 1893'te Danimarkalı Türkolog Vilhelm Thomsen tarafından çözülmüş ve böylece, bu yazıtların Kültigin ve Bilge Kağan tarafından diktirilmiş oldukları anlaşılmıştır.
Göktürk yazı sisteminde harfler bitişmez ve genellikle dik çizgilerden oluşr.
Sözcükler, aralarına üst üste iki nokta koyulmak suretiyle birbirinden ayrı yazılır. Bunun dışında herhangi bir noktalama işareti yoktur. Yazı genellikle sağdan sola yazılır. Soldan sağa yazıldığı durumlarda harfler de ters dönük olarak yazılır.
Yukarıdaki bilgiler en genel ve özet bilgilerdir.
Bugün dünya yüzeyinde kullanılan yazı sistemlerinde yuvarlak el hareketlerinin rahatlığı söz konusu iken, bilgisayarların bulunması ile yeni yazı karakterleri ortaya çıkmıştır. Artık el ve parmak hareketleri değil klavye tuşları önem kazanmıştır.
Bugün gençlerimizin çoğunda el yazılarının çok bozuk olduğu görülürken, iki elin başparmağı ile telefon tuşlarında daha hızlı yazı yazdıklarını gözlemleyebiliyoruz.
Gelelim şimdi asıl vurgulamak istediğim konuya.
Kimi insanlar Göktürk yazısı ile TÜRK adını taşımaktan gurur duyarken, kimileri de Arap yazısından hoşnut olmaktadır.
Ama “Adını Göktürk ve Arap yazısı ile yazabilir misin?” deseniz kaç kişi yazabilir sizce?
Alfabe bir araçtır. Alfabenin hiçbir kutsallığı yoktur…
Dillerin de hiçbir kutsallığı yoktur.
Yusuf Has Hacib’in, Kutadgu Bilig adlı eserinde kullanılan, eski Türkçe’deki “bayat atı birle sözüg başladım” şeklinde başlayıp "törütgen igidgen keçürgen idim" şeklinde devam cümle, Arapça’daki Bismillahirrahmanirrahim’in karşılığıdır. Yani rahman ve rahim olan Allah’ın adı ile…
"Yaratan, besleyen, bağışlayan Tanrı adı ile" demektir.
Yazı sonunda bir not daha düşeyim. Bugün ‘Tanrı’ kelimesi kimilerinde bir iticilik yaratır ama İmam Birgivi’de de tanrı kelimesi yer alır.
Tanrı, eski Türkçe’de ‘Tengri’ şeklindedir ve bugünkü ‘gökyüzü’ demektir.
Dil ve yazı bir kültürdür. Hiçbir dilin ve yazının kutsallığı yoktur.
Marifet (beceri, hüner, ustalık) sadece Arap ya da Göktürk yazısında değildir.
Ölü bir yazı dilini canlandırmaya ya da Araplardan daha fazla Arapçacı olmaya gerek yoktur.
Asıl iş insanlarla doğru ve anlaşılır bir iletişim kurabilmektedir.
Yaratan bizi, dünyada kullanılan her dil ile anlayabilir…
Yazı, uzadı biraz ama ne yapalım emeksiz de yemek olmuyor…
Cemal’in de kim olduğunu anladınız siz…