içimde kocaman bir boşluk
geçmişe dair
koskocaman
sanki bir kara delik gibi
yutuyor ne varsa bugüne ve sonrasına dair
büyümüyor fidanlar, soluyor kendiliğinden açan çiçekler
yutuyor sevinçleri
gülümsemeleri
ve
gülümsetenleri
zamanın kıskacında
çırpınıyor umutlar
çırpınıyor maviye boyalı düşler
çırpınıyor
yutmasın diye bekliyor gelecek kapısında
geçmişi pelesenk edenler…
Tarihçi olduğumdan mı acaba geçmişe meftunluğum? “Tarihçi nostaljiye tutkundur ama fazlası zarar” diyor İlber Ortaylı. Aşıyor muyum dozu zaman zaman? Belki de geçmişte kalan sevdiklerim ve onlara olan özlemimbu duruma sebep. Bu olsa gerek diye düşünüyorum ama yine de sanki çocukken daha yaşanılabilirdi dünya. Daha güzel, daha temiz. Belki de çocuk olduğumuz için dünyayı algılayışımız çok farklıydı. Sorunları ve onların getirdiği kaygıları bilmiyorduk. Gün vardı sadece. Yarınlara çok da takılmıyorduk. Zaten yarınlar düşüncesi bile güzeldi. İçinde hep güzellikleri barındırıyordu. Çocukluğun verdiği saf duygularla hep güzeli saklıyordu yarınlar ve güzeli getirecekti bizim için. Usumuzda, hayalimizde, duygularımızda yarınlar tozpembeydi. Belki de o yönüyle belleğimizde yer ettiği için geriye dönüşlerim, dönüşlerimiz. Bizim kuşak bunu daha fazla yaşıyormuş gibi geliyor bana…
Aslında çok büyük beklentilerimiz de yoktu. Dünya bu kadar elimizin altında, bir tık ötemizde değildi. Biz kendi dünyamızda, kendi dünyamızla yetinebilenlerdendik. Biz büyüdükçe dünya da büyüdü. Büyüyen dünya değişen şartları ile çok fazla dünyayı hayatımıza soktu ve beklentilerimizi de büyüttü. Haliyle beklentiler ne kadar büyük olursa hayal kırıklıkları da o kadar büyük oluyor. Şişirdiğimiz beklentilerimiz sönmüş hayallere dönüşmeye başladı bir zaman sonra. Fazla şişirilmiş ve elimizden kaçmış bir balonun ilk engele takılıp sönmesi gibi yok olup gittiler…
Bu saatten sonra o boşlukları ne ile dolduracağız bilmiyorum. Bu kadar yıpratıcı haberler ve gelişmeler karşısında yarına dair neleri büyütmeliyiz? Bilmiyorum. Yarının umudunu satan var mı?