Melek Göztepe

Burg Eltz'e Dair

Melek Göztepe

FARKLI BAKIŞ
MELEK GÖZTEPE
[email protected]

 

Yapraklar uçuşuyor. Turuncu, kahverengi, sarı. Rüzgârla birlikte ilerliyor kale kapısına doğru. Telaşlı hızlı koşturuyorlar. Kaleyi bir an önce ele geçirmek isteyen askerler gibi adeta. Rüzgar,rüzgar onları destekliyor tüm gücüyle. Lakin geçit vermiyor güçlü kale kapısı. İstediğini alamayan ve gerisin geri dönen insanlar gibi geri savruluyorlar yeniden. Rüzgar yine onlara destek. Yeniden savrulup dağılıyorlar ayaklar altında…
Saklanmış bir köşede, gizemini kaybetmeden zamana meydan okumuş bir hazine gibi Burg Eltz. Eltz Nehri’nin etrafından dolandığı yarımadada,dağların kucağında sarmalanmış, yalnızlığının keyfini çıkarıyor gibi. 
Başka mevsimde hallerini bilmem ama bu mevsimde kasım soğuğunu yemiş orman ağaçları adeta arkasında füme bir tül gibi eşlik ediyor kendisine. Omuzlarına bırakılmış hafif füme bir şal…
Rüzgarın etkisinde hışırdayan dallar, Eltz Nehri’nin bitmeyen ve yukarıya kulağımıza kadar gelen şırıltısı huzuru yaşatıyor, “huzur bu” dedirtiyor adeta. Biz de “iyi ki gelmişiz” diyoruz. “Rüzgarla ağaçların, nehirle kalenin söyleşisine eşlik etmişiz bir dem…”
Gerideki füme renge inat kalenin etrafı ve etekleri renklerin ahenkli seremonisini sunuyor gören gözlere. Kaleden nehire uzanan yamaç yağmurlardan nasibini almış ve yeşile boyanmış. Yeşil üzerinde kızaran, sararan çalıların ve ağaçların renkli tavrı mevsime inat yapar gibi. Çiçeklerini dallarının ucunda pembenin en canlısından sunan ağaçlar da cabası…
Uzaklarda, tepelerde yerini alan kar henüz ellerini uzatmamış kaleye. Esir almamış yolları. Yürüme kolaylığını sunuyor gün o yüzden bize. Arada konfeti gibi savrulan sarı yaprakların eşliğinde. Biraz tarihten, biraz doğadan söyleşerek ulaştığımız kale -benim için şato- misafirsiz bir günün ilk misafirleriymişiz gibi kucaklıyor bizi. Adeta çekiyor kendine has o nostaljik atmosferine…
Farklı bir coğrafyada farklı insanlarla aynı duyguları paylaşıyoruz bir süre. İçinde bulunduğumuz ortamın büyüsüne kapılıp gerilere, çok gerilere atıfta bulunuyoruz. Yapıldığı zamanın yaşantısını tahayyül ederek gömülüyoruz tarihin sayfalarına bir süre…
İstemesek de ayrılıyoruz oradan. Hızla indiğimiz yokuşları yavaş yavaş ve sıkça soluklanarak çıkıyoruz. Her soluklanışta geri dönüp bir görüntüyü daha hapsediyoruz usumuza…
Eşlikçim Pınar’a teşekkürlerimle…
Zamanın ötesinde
Zamansızlığı duyumsa
Duyumsa tüm sesleri
Duyumsa tüm renkleri
Ve
Duyguları
Bir adım ileri
İki adım geride düşler
Nerede bu taş duvarlara sinen gülüşler
Nerede bu rölyefleri yapan eller
Elimde bir kaç sarı yaprak
Arasında 
Yeşillenen güzel düşler…
Nerede düşleri burada büyüten yürekler…


 

Yazarın Diğer Yazıları