SEVRES BİR 'ANDLAŞMA' MI 'PROJE' Mİ
Ateş Dağlı
Sevres’in üzerinden bir asır geçmesine rağmen günümüzde hâlâ mahiyeti tartışılmaktadır. Kimi yazarlar Sevres’in “andlaşma” değil bir “proje” olduğunu öne sürmektedirler. Bu iddialarını Nutuk’tan alıntılar yaparak belgelendirmeye çalışmaktadırlar. Onların ifadesine göre Atatürk, Sevr’den bahsederken daima proje diye bahsetmiş. [1] Bu iddialar kısmen yanlıştır. Çünkü Atatürk Nutuk’ta Sevr’den sadece “proje” olarak bahsetmemiş, birçok bölümde “muahede” yani “andlaşma” olarak söz etmiştir. [2] Üstelik Atatürk dönemi lise tarih kitaplarında da -yapmış olduğum tespite göre toplam 21 sayfada- Sevr, “muahede” olarak anlatılmıştır. [3] Osmanlı arşiv belgelerine bakıldığında da Sevr, muahede (andlaşma) olarak geçmektedir. [4] Peki bu Sevres belgesini nasıl isimlendirmemiz gerekir?
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki Sevres, 10 Ağustos 1920’de Hâdi Paşa, Reşad Hâlis ve Rıza Tevfik Beyler tarafından hükümdardan ve hükümetten alınan yetkiye dayanarak imzalanmıştı. [5] Fakat bu belge resmen onaylanmadı. Yani Sevres hukuksal olarak yürürlüğe girmiş bir metin değildi. Milletlerin kendi aralarında yapmış olduğu andlaşmaların onaylanıp yürürlüğe girmesi için belli başlı protokoller bulunmaktadır. Bir andlaşmanın imzalanmış olması, onun yürürlüğe girmesi için yeterli bir resmîyete sahip değildir.
“...Hazırlanmış ve üzerinde uyuşulmuş andlaşma metni temsilcilerce imzalanır. Bununla birlikte, andlaşma kural olarak henüz yürürlüğe girmiş değildir. Andlaşmanın imzalanması, görüşmelerde varılan uyuşmanın belgelenmesi içindir. İmzalanmış olsa da, devletlerin anayasalarına göre yetkili organlarınca onaylanmamış bir andlaşma tarafları henüz bağlamamaktadır.” [6]
Sevres’in 433. Maddesinde söz konusu metnin nasıl tasdik edileceğine yönelik hükümler yer almaktaydı. Bu maddede “Tasdik belgelerinin Türkiye ve üç müttefik devlet tarafından en kısa zamanda Paris’e gönderip bir tutanak hazırlanmasından sonra yürürlüğe gireceği” yazılıydı.
Sevres’in Osmanlı tarafından hukuki olarak yürürlüğe girmesi için Kanun-ı Esâsi’nin değiştirilmiş yedinci maddesine göre Meclis-i Mebusan’ın tasdiki ve Vahideddin’in imzası gerekliydi. Sevres Andlaşması ancak böyle geçerlilik kazanabilirdi. Fakat böyle olmadı. Çünkü Meclis-i Mebusan 11 Nisan 1920’den beri kapalıydı. Sultan Vahideddin’de metni hiçbir zaman imzalamadı. Dolayısıyla Sevres metni bir andlaşma olarak dayatılıp imzalansa da tasdiki için hukuki gereklilik yerine getirilmediğinden bu belgeyi “andlaşma taslağı” olarak isimlendirmek en doğrusudur. Çünkü bu metin hiçbir zaman yürürlüğe girmemiş ve resmîyet kazanmamıştır. Fakat şunu da unutmamak gerekir ki Sevres’in uygulanmamasının sebebi bu taslağın Vahideddin ya da Meclis-i Mebusan tarafından tasdik edilmemiş olması değil [7], Millî Mücadele liderlerinin bu andlaşma metnini Lozan Andlaşması ile yırtmış olmasıdır.
Sevres onaylanmadığı için “hukuken” yürürlüğe girmemiş olsa da aslında “fiilen” uygulanmak istenmişti. Yani Sevres’in geçerli olmayacağını bilen öteki devletler yine de bu andlaşmayı yok saymamışlardı. Çünkü Lozan Andlaşmasına kadar bütün görüşmelerde, örnek metin olarak Sevres’i dayattılar. Gerek Londra Konferansı’nda gerekse 22 Mart 1922 tarihli barış teklifinde, Sevres esas alınarak yalnızca bazı maddeler yumuşatılmış ya da değiştirilmiş halde önümüze sunmuşlardı. [8] İng. Y. Komiseri Rumbold’tan Lord Curzon’a, 2 Ağustos 1921 tarihli yazı, verdiğimiz bu bilgiye örnek mahiyetindedir: “Osmanlı Hariciye Nazırı, A. İzzet Paşaya, Müttefiklerce Sevres Andlaşmasının esas sayıldığı hatırlatıldı.” [9]
İşgal Kuvvetleri Sevres yürürlüğe girmediği halde bazı maddeleri uygulamaya çalışmıştı. Mesela, Sevres imzalandıktan iki gün sonra (12 Ağustos 1920) Yunanlılar, İzmir’in yönetimini Türklerden resmen devralmıştı. [10] Yunan yasaları uygulanmaya başlanmış ve Yunan mahkemeleri kurulmuştu. [11] Üstelik Sevres’e göre Yunan idaresine verilen bazı köylerin vergileri Yunanlar tarafından toplanmak istenmiş [12] ve gümrük vergisinin de “kıymet-i eşya üzerinden” alınacağı bildirilmişti. [13] Yunan idaresine bırakılan bölgelerdeki memurların maaşlarının nasıl ödeneceğine de karar verilmişti. [14] İstanbul hükümeti de, Sevres gereğince terkettiği yerlerdeki memurların maaşlarını bir kararname ile kesmişti. [15]
“Sevr’in uygulanması ile ilgili olarak arşivlerimizde öyle birkaç değil, binlerce belge vardır ve bu evrakın sadece birkaçını okuduğunuz takdirde, mâlûm andlaşmanın nasıl perişan edici bir belâ olduğunu elinizdeki belgenin daha ilk satırlarından itibaren farkedersiniz!” [16]
Kısacası hukuken geçerli olmayan Sevres metni, Lozan Andlaşması’na kadar yani üç sene boyunca fiilen uygulanmıştır. Bazılarının iddia ettiği gibi “uygulanmamış, geçerliliği olmayan sadece bir projeden/belgeden ibaret” değildir. Bizim açımızdan “andlaşma taslağı” olarak kalsa da İşgal kuvvetlerinin fiili olarak bütün şiddeti ile uygulaması bakımından “felâket” niteliği taşıyan bir ölüm fermanıdır.
DİPNOTLAR
[1] Ahmet Anapalı, Sultan Vahideddin Han, Profil Kitap, 5. Baskı, İstanbul, 2022, s. 367; https://belgelerlegercektarih.com/2012/07/17/padisah-vahdettin-sevri-imzaladi-yalani/
[2]“Fransa Hükümeti İle Temas ve Ankara Anlaşması” başlıklı bölümde tam 4 defa “Sevr Antlaşması” demiştir. (Nutuk, Kaynak Yayınları, 5. Baskı, İstanbul, 2022, s. 465.) Lozan Antlaşması ile diğer antlaşmaların karşılaştırıldığı bölümde de Sevres’den yine “antlaşma” diye söz etmiştir: “Bu antlaşma(Lozan), Türk milleti aleyhine asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması'yla tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastın yıkılışını ifade eder bir vesikadır. Osmanlı devrine ait tarihte emsali görülmemiş bir siyasi zafer eseridir! (Nutuk, s. 582.)
[3] Tarih IV, Türkiye Cümhuriyeti, İstanbul Devlet Matbaası, 1931.
[4] BOA. HR. SYS. /2310-5
[5] İbnül Emin-Mahmut Kemal İnal, Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar, İstanbul, 1953, s. 2062.
[6] Seha Meray, Devletler Hukukuna Giriş, II. Cild, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayını, Ankara, 1968, s. 99.
[7] Bazı Vahideddin taraftarı yazarlar, Padişahı Sevres Andlaşma taslağını imzalamaması hasebiyle kahraman ilan etmektedirler. Oysaki Vahideddin bu andlaşmayı imzalasa bile bu işlem, hukuki bir değer taşımayacaktı. Andlaşma Osmanlı anayasasının hükümleri gereğince proje olarak kalacaktı. (Turgut Özakman, Vahideddin Mustafa Kemal ve Milli Mücadele, Bilgi Yayınevi, II. Baskı, Ankara, 1998, s. 383.)
[8] Turgut Özakman, a.g.e., s. 386.
[9] B.N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde, 3. C., s. CXLVII/575’ten aktaran; Turgut Özakman, a.g.e., s. 386.
[10] “Sevr Anlaşması üzerine, görünüşteki Türk yönetimine son verilerek, 15 Mayıs 1919'dan beri Yunanlıların işgali altında olan İzmir'de Yunan sivil idaresi kuruldu. Vali İzzet Bey'in ölmesi üzerine onun yerine bakan Besim Bey, yönetimi Yunan Siyasi Komiseri Steryadis'in vekili Petros Gunekaris'e teslim etti.” (Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, III. Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1995, s. 170.)
[11] Bilge Umar, İzmir’de Yunanlıların Son Günleri, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1974, s. 211.
[12] BOA. DH.İ.UM 20-14
[13] BOA. MV. /220-72
[14] BOA. MV. /220-72
[15] Zeki Sarıhan, a.g.e., s. 184.
[16] Murat Bardakçı, “Anlama zorluğu çekenler için basit bir Sevr izahı”, Hürriyet, 27.08.2018; Sevres’in fiilen uygulandığına yönelik daha ayrıntılı bilgi için bkz. Murat Bardakçı, “İşte, 'Yoktur' dedikleri Sevr'in belgeleri!”, Hürriyet, 12.08.2018.