Ateş Dağlı

Osmanlı'da 'Karargâh, Yatakhane' Yapılan Camiler

Ateş Dağlı

Geçtiğimiz günlerde AKP’li Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in yaptığı açıklamalar artık bayatlamış bir tartışmayı tekrardan gündeme getirdi. Yusuf Tekin yaptığı açıklamada erken Cumhuriyet Dönemine gönderme yaparak camilerin kapısına kilit vurulduğunu ve camilerin ibadete kapatıldığını kastetmişti. Bu iddiaların ortaya atılması ile birlikte medyalarda çeşitli tartışmalar ortaya çıktı. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki erken Cumhuriyet Dönemi’nde bu tarz olaylar yaşanmıştı ama önemli olan bu olayların sonucuna takılı kalmayıp nedenlerini de araştırmaktır.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında bazı camilerin karargâh, yatakhane olarak kullanıldığı bilinmektedir. Fakat bu olayları direkt romantik bir tavırla yorumlamaktan ziyade realist ve duygulardan arınmış bir şekilde incelememiz gerekir. Gerek Millî Mücadele sırasında gerek II. Cihan Harbi sürecinde bazı camilerin kapısına kilit vurulmuş ve ibadete kapatılmıştı. Bunun sebebi Topkapı Sarayı’ndaki kutsal emanetlerin işgal kuvvetlerinin eline geçmemesi için camilerde saklanmasıydı. Bazı camilerinde askeri karargâh olarak kullanıldığını bilmekteyiz. Millî Mücadele ve erken Cumhuriyet Döneminin ilk yıllarında uygulanan bu olayları uzun uzun anlatmak niyetinde değilim. Bu yazıda ki amacım amaç dışı kullanılan camilerin yalnızca bu dönem zarfında ortaya çıkmadığını, Osmanlı yönetiminde de bazı camilerin yatakhane, hastane, kışla yapıldığını göstermektir.

Tarihimizde camiler ilk defa, 1877-78 Osmanlı Rus Harbi (93 Harbi) sırasında amaç dışı kullanılmıştır. 93 Harbi ile birlikte Rumeli’den İstanbul’a büyük bir muhacir akını olmuştur. Rus ordusu ve Bulgar çetelerinden kaçan muhacirler İstanbul’a yığılınca bunların barınması ve iaşesi için İstanbul’daki büyük camiler ibadete kapatılmıştır. Böylelikle muhacirler bir nevi bu camileri “yatakhane”, “otel” olarak kullanmıştır.

Rupert Furneaux'un “Tuna Nehri Akmam Diyor”, Charles S. Rvan'ın “Plevne’de Bir Avustralyalı”, Mehmet Arif Bey’in “Başımıza Gelenler”, Turhan Şahin’in “Öncesi ve Sonrasıyla 93 Harbi” adlı eserlerinde muhacirlerin uğradığı zulümlerle ilgili yürek burkan satırlar ve onların İstanbul’da camilerde barındırılmasıyla ilgili çalışmalar anlatılmıştır. [1]

93 Harbi sürecinde Osmanlı Ordusu’nda askeri cerrah olan Avustralyalı doktor Charles S. Rvan, "Plevne’de Bir Avustralyalı" adlı anılarında Plevne kuşatması ve Gazi Osman Paşa ile askerlerinin eşsiz savunmasını anlatmış ve bu süreç içerisinde bazı camilerin askeri karargâh olarak kullanıldığını, yatakhaneler yerleştirildiğini yazmıştır. Charles S. Ryan camilerin yatakhane olarak kullanılmasını şöyle anlatmaktadır: “Hemen her zaman bir Bulgar köyünde mola veriyorduk ve sığınacak başka yer bulamazsak köyün camisine el koyarak yataklarımızı oraya yapıyorduk. Ben birçok kereler caminin taş döşemesi üzerinde, Müslümanlığın tam kucağında uyudum ve tam bir açık kalplilikle söylemeliyim ki, Hıristiyanlık dünyasında kilise çanlarının işitildiği yerde bulunuyormuş kadar, uykularım kuvvet verici ve rüyalarım latif oldu.” [2]

93 Harbi’nde camilerin amaç dışı kullanılması 1912-13 Balkan Savaşları’nda da görülmüştü. Bu muharebelerde pek çok cami askerî karargâh olarak kullanılmış ve barınma sorununa çözüm yolları aranmıştı.  1912 Balkan Savaşına gönüllü olarak katılan Ziya Şakir’in bizzat savaş esnasında tuttuğu günlükleri incelediğimizde Sultan Selim Camisi'nin karargâh olarak kullanıldığını görebiliriz. Ziya Şakir “Meçhul Asker” adlı anılarında şunları anlatmaktadır: “İlk rastgeldiğimiz arabaya atladık. Sultan Selim Camisi’ne yollandık. Her tarafta gelip giden asker kafileleri, araba katarları caddeleri dolduruyordu. Edirne’ye girdiğimiz zaman bu kalabalık daha ziyade arttı. Şimdi Edirne adeta bir asker mahşeriydi. Caminin avlusu alayımızın neşeli askerleriyle dopdolu. Caminin içi büyük bir koğuş halinde. Yerdeki halılar toplanmış, her tarafta öbek öbek cephane sandıkları, silah çatıkları, çadır denkleri, peksimet çuvalları. Sultan Selim Camisi. Ne nefis bir sanat eseri. Acaba buranın bir gün gelip de alayımıza karargâh olacağını kurucusu düşündü mü?” [3]

Balkan Savaşları’nda başarısız olmamız ile birlikte orada homojen bir nüfus oluşturma gayretleri ortaya çıkmış, çoğu Müslüman zulmedilmiş ve göç etmeye zorlanmışlardı.  Balkan Devletlerinin ele geçirdiği bölgelerdeki coğrafyada başlayan talan ve katliamlar sonucunda büyük bir göç hareketi oluşmuştu. Bunun sonucunda camiler İstanbul’a gelen muhacirler için “yatakhane” ve “otel” vazifesi görmüştür. İstanbul’a gelen muhacirler ile ilgilenen Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nin Reisi Doktor Besim Ömer Bey, İstanbul’da 89 cami ve mescidin muhacirler için kullanıldığını ifade etmişti. [4]

Böyle bir durum Balkan Savaşları’nın ardından I. Cihan Harbi sürecinde de görülmüştü. Selçuklular devrinde Konya’da yapılan Alâeddin Camii 1914-1918 savaş yıllarında askeri işlere tahsis edilmek üzere ibadete kapatılmıştı. [5]

Görüldüğü üzere camiler sadece Cumhuriyet döneminde değil Osmanlı yönetiminde de amaç dışı kullanılmıştır. Bizzat muhacir iskân edilen bu camiler denetlenmiş ve muhacirlerin kaçar gün kaldıkları ve bunların kaldıkları günlerde kaç kandil yakıldığı araştırılmıştır. [6]

Günümüzde tarihi vakalar siyaset icabı kullanılarak bir hesaplaşma yoluna gidilmektedir. Toplumun ekseri kesimi de bu siyasî söylemlerin kurbanı olmakta ve çoğu yalan ve iftiralara inanmaktadırlar. Tarihi vakaları öncesi ve sonrası ile geniş bir perspektiften bakmak gerekir. 20. yüzyıla girerken ardı ardına gelen muharebeler ile birlikte bu tarz uygulamalara başvurmak zorunda kalmıştık. Bu yapılanları romantik bir şekilde yorumlamaktansa duygularımızdan arınmış ve realist bir bakış açısıyla incelememiz gerekmektedir. O halde sormak gerekir: Erken Cumhuriyet Dönemi’nde bazı camilerin askerî amaçla kullanılmasını eleştireceksek Osmanlı’nın yaptıklarına ne diyeceğiz?

 

DİPNOTLAR

[1] Sinan Meydan, R. Tayyip Erdoğan’ın Tarih Tezlerine El-Cevap, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 2013, s. 232.

[2] Charles S. Ryan, Plevne’de Bir Avustralyalı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2014, s. 56.

[3] Ziya Şakir, Meçhul Asker, “1912 Edirne Muhasarası”, Akıl Fikir Yayınları, İstanbul, 2011, 56-57.

[4] İpek İlçin, H., & Ayışığı, M. (2023). BALKAN SAVAŞLARI SIRASINDA MUHACİRLERİN İSTANBUL’DA GEÇİCİ İSKÂNLARI VE KARŞILAŞILAN SORUNLAR. Firat University Journal of Social Sciences, 33(1), 485.

[5] Eyice, Semavi. “Alâeddin Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 2: 324-327. Ankara. TDV Yayınları. 1989.

[6] BOA, C..DH.., no. 212/10576.

Yazarın Diğer Yazıları