Ateş Dağlı

Mustafa Kemal Paşa'nın Dönüm Noktası Emrinizdeyim Paşam

Ateş Dağlı

10 Temmuz 1919 tarihi gerek Millî Mücadele için gerek Türkiye Cumhuriyeti açısından dönüm noktalarından biridir. 10 Temmuz 1919’da Mustafa Kemal Paşa hayatının en kritik noktalarından birini yaşamıştır. Şevket Süreyya Aydemir’in ifadesiyle: “10 Temmuz 1919 günü, hem mihnetler(A. Dağlı: üzüntü-sıkıntı), hem ümit ve müjdeli haberler günüdür.”[1] Mustafa Kemal Paşa, 7/8 Temmuz gecesi İstanbul hükümeti tarafından başkente geri çağrılmıştı.[2] Millî Mücadele’yi planlayan Mustafa Kemal Paşa bunu reddetmişti. Saray ise bu durum karşısında Mustafa Kemal Paşa’nın resmî vazifesinin sona erdiğini bildirdi.[3]
Hayatının önemli bir bölümünü savaşta geçiren Mustafa Kemal Paşa, 8 Temmuz günü önce Harbiye Nezaretine sonra ise saraya olmak üzere istifasını bildirdi[4]  ve Sine-i millete döndü. 9 Temmuz günü Mustafa Kemal Paşa artık sivildi. Şevket Süreyya Aydemir bugünleri şöyle aktarır: “9 Temmuz 1919 karışık bir gündür. Etrafında herkes biraz durgundur. Sivil hayatta ilk gündür. Artık hiç bir resmi sıfatı, bir yetkisi, bir rütbesi, hattâ yeri-yurdu, geliri ve parası yoktur.”[5]
Evet, bu ifadeler doğrudur. Artık Mustafa Kemal Paşa’nın tüm yetkileri gitmiştir. Artık sadece bir sivildir. Mustafa Kemal Paşa’nın bu durum karşısında müteessir olması pek tabiidir. Başlamış olduğu işler yarıda kalabilir, komutanlar ve yakın arkadaşları kendisinden ayrılabilir ve bu ülke adına düşündüğü onca plan suya düşebilirdi. İstifasından kısa bir süre sonra Karargâhının kurmay başkanı Kâzım (Dirik) Bey Mustafa Kemal Paşa’ya artık maiyyetinde vazife yapamayacağını, Kazım Karabekir Paşa’nın maiyyetinde görev yapmak istediğini belirtmiştir.[6] Şevket Süreyya Aydemir, Mustafa Kemal Paşa’nın cevabını şöyle belirtir: “Mustafa Kemal’in cevabı hazin bir inilti olur ve bulunduğu koltuğa derin bir yeis içine gömülür: “Ya öyle mi efendim? Peki efendim...”[7] diye mırıldanır.
Bu yaşanan hadiseden sonra Mustafa Kemal Paşa’nın üzüntüsünü anlamak zor değildir. Onun yanında bulunan Rauf (Orbay) Bey, hatıratında Mustafa Kemal Paşa’nın o gün yaşadığı üzüntüyü şöyle aktarır: “Mustafa Kemal'i 1909'dan beri tanırım. Nice mihnetli anlarına şahit olmuşumdur. Ama o gün, orada, kurmay başkanının, evrakını toplayıp karşısında dikildiği ve o sözleri söylediği andaki ruh düşkünlüğünü hiç bir zaman görmedim ...”[8] Mustafa Kemal Paşa’nın büyük bir hayal kırıklığı yaşadığı mâlumdur. Kurmay başkanı odadan çıktıktan sonra Rauf Bey, Mustafa Kemal Paşa’ya teselli edecek sözler söylemiştir. Rauf Bey’e göre Mustafa Kemal Paşa’nın istifası kendisine olan saygıyı ve etkiyi azaltmazdı. Bilakis ordudan ayrılmış olması itibarını yükseltebilirdi.[9]Aynı şeyi Kazım Karabekir ve Refet (Bele) Bey de söylemiştir. 1 Temmuz 1919’da Refet Bey, Mustafa Kemal Paşa’ya telgraf çekerek askerlikten ayrılmasının en uygun tarz olacağını belirtmişti.[10] 
Mustafa Kemal Paşa koltukta öylece yığılmıştı. Ne yapacağını bilemez haldeydi. En güçlü askeri birlik olan 15. Kolordu’nun başında bulunan Kâzım Karabekir Paşa’nın davranışı merak ediliyordu? Rauf Bey ile Mustafa Kemal Paşa, sinirleri gergin şekilde beklerken Cevat Abbas (Gürer) hızla odaya giriş yapmış ve Kazım Karabekir Paşa’nın geldiğini bildirmişti. Şevket Süreyya Aydemir o anları şu şekilde anlatır: “Tam o sırada yaver Cevat Abbas, Mustafa Kemal'in odasına yıldırım hızıyla dalar: 
- Kumandan Paşa geliyorlar. Arkalarında bir bölük süvari askeri var! 
Mustafa Kemal, Rauf Beye bakar. Kulağına eğilir. Yavaşça mırıldanır: 
- Gördün mü Rauf? Dediklerim doğru değil miymiş? 
Sararmıştır. Buhran zirve noktasındadır. Yerinden kalkar. Odanın ortasına ilerler. Ayaktadır. Gözleri kapıya dikilmiştir. İçinde, hayatının en tehlikeli istifhamı uyanır. Hayatının en önemli dönüm noktasındadır.  Kazım Karabekir Paşa kapıda görünür. Arkasını subaylar çevirmiştir. Sakin görünmeye çalışır. Yüz hatları hiç bir şey ifade etmez. Binanın önünde süvari bölüğü saf nizamı almıştır. Karabekir ilerler. Yaklaşır. Durur. Askerce selâm vaziyetini alır. Selâm verir. Önemsiz bir şeymiş gibi, sükûnetle bildirir: “Emrinizdeyim Paşam! Ben, subaylarım, erlerim, Kolordum, hepimiz emrinizdeyiz!...[11] Kazım Karabekir Paşa; bu sözleri söylemekle kalmamış, 13 Temmuz 1919’da gönderdiği bir telgrafla Mustafa Kemal Paşa’ya olan bağlılığını ifade etmiştir.[12]
Kazım Karabekir Paşa, kararını vermiştir. Padişahın arkasında durmaktansa Millî Mücadele yolunda plan ve çalışmaları Mustafa Kemal Paşa’ya bağlı olarak devam ettirme kararını almıştır. Bu tarihimizin dönüm noktalarından biridir. Eğer ki Kazım Karabekir Paşa o gün emir kulu olarak görevini yerine getirip Mustafa Kemal Paşa’yı tutuklasaydı şu an bambaşka bir Türkiye ile karşılaşacaktık. Belki Millî Mücadele yine kazanılırdı ama sınırlarımız daha farklı olurdu. İlber Ortaylı da böyle düşünmektedir: “Atatürk olmasaydı ülke kurtulur muydu? Bu sorunun cevabı için “olabilirdi” demek lazım. Tedricen belirli sınırların içinde kurtulurdu, ama söz gelimi İzmir ve geniş hinterlandı (ard ülke) bizim olmazdı. Oraya Yunanlılar gelir, yerleşirlerdi. (…) Türkiye de garip bir ülke olarak ortaya çıkardı ki Türk milleti ortadan kalkacak değildi. O zaman nüfus 13 milyondu. Bu önemli bir rakamdı ama bu harap nüfusun rehabilitasyonu, eğitimi çok yerinde sayardı, iktisadi ve sınaî gelişme imkânı olmazdı.”[13]
Anlaşılacağı üzere Atatürk 10 Temmuz 1919 günü tevkif edilseydi günümüz Türkiye Cumhuriyeti olmayacaktı. Yapılan birçok devrim gerçekleşmeyecekti. Nitekim Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya adlı eserinde verdiği şu bilgiler düşüncelerimizi doğrulamaktadır: “Atatürk öldükten yıllarca sonra Kuva-yı Milliye devrinin Kazım Karabekir, Refet Bele ve Ali Fuat Cebesoy gibi “büyük” tanınmışları ile bir toplantıda: Hiçbirimiz olmasaydık, Kurtuluş Savaşı’nı Atatürk gene başarırdı. Ama o olmasaydı hiçbirimiz onun yaptığını yapamazdık, deme dürüstlüğünü göstermiştir.”[14] 
Atatürk, Kazım Karabekir’in yaptığı vatanseverlikten dolayı ona minnet duymuştur. Nitekim İsmet İnönü de bunu ifade eder: “Mustafa Kemal Paşa, Kâzım Karabekir Paşa'nın bu hareketinden bana çok teşekkür ve minnet hisleri ile bahsetti. Geçmiş zaman içinde kendisine cesaret ve kuvvet veren en mühim hadisenin bu olduğunu anlattı ve Kâzım Karabekir Paşa'ya çok müteşekkir olduğunu söyledi.”[15]
Atatürk, Kazım Karabekir Paşa ile yaşadığı o olaya önem vermiş olsa da bu olayı ve Karabekir Paşa’nın o ifadelerini Nutuk’ta yer vermemiştir. Çünkü Nutuk dönemin siyasi olayları altında kaleme alınmıştır. Nutuk’un kaleme alındığı dönemlerde Kazım Karabekir ile Mustafa Kemal Paşa’nın arası açıktır. Kazım Karabekir Paşa’nın bu hareketlerine yer vermemesi pek tabiidir. Sonuçta ortamda siyasi bir hava vardır. Hatta Nutuk’ta bırakın Karabekir Paşa ile yaşadığı olayı anlatmayı, Karabekir Paşa ithamlarla eleştirilmektedir. Gün gelecek Karabekir Paşa, İstiklâl Mahkemesi’nde yargılanacaktır. Dediğimiz gibi bunlar siyasi sebeplerden dolayıdır. Konumuz açısından Taha Akyol’un şu ifadeleri dikkate değerdir: “Tarihin cilvesidir veya siyasetin tabiatı; 7 yıl sonra Karabekir Paşa ve Rauf Bey İstiklâl Mahkemelerine düşecek, büyük haksızlıklara maruz kalacaklar… Mustafa Kemal istifa ettiğinde kendisinin bir göreve atanmasını isteyerek onu büyük hayal kırıklığına uğratan Kâzım Dirik ise, Kemalist Cumhuriyette Vali ve Trakya Umum Müfettişi olarak görev alacaktır.”[16]
Aralarında her ne olursa olsun. Kâzım Karabekir Paşa’nın aldığı karar ile Mustafa Kemal Paşa tevkif edilmemiş ve bu iki büyük liderin katkıları sayesinde bu zorlu mücadele kazanılmıştır. Şark Fatihi Kâzım Karabekir Paşa’nın bu örnek vatanseverliğini unutturmamak lazım!
DİPNOTLAR

[1] Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Cilt II, Remzi Kitabevi, 28. Baskı, İstanbul, 2011, s. 104.
[2] Selâhattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, Cilt II, TTK Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 2023, s. 35-36. Saray’la olan görüşmenin tarihine yönelik farklı bilgiler bulunmaktadır. Kaynaklarda genellikle 7 Temmuz akşamı olarak aktarılıyorken, Nutuk’ta ve bâzı hatıralarda 8 Temmuz günü olarak belirtilmiştir. (Nutuk’ta ki ifadeler için bakınız: Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, Kaynak Yayınları, 5. Baskı, İstanbul, 2022, s. 49.) Belki de bazı kaynaklarda Saray’la görüşmenin 8 Temmuz olarak aktarılması, görüşmenin 7/8 Temmuz gecesinde gerçekleşmiş olmasındandır. Hatıra sahipleri gece yarısından itibaren 8. güne girilmiş sayılacağından 7/8 Temmuz gecesini anlatırlarken 8 Temmuz olarak belirtmiş olabilirler. Şurası kesindir ki Mustafa Kemal Paşa, Saray’la yapılan görüşme sonrası istifasını bildirmiştir.
[3] Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, Cilt I,TTK Yayınları, 7. Baskı,  Ankara, 2022, s. 38.
[4] aynı yer.
[5] Şevket Süreyya Aydemir, a.g.e., s. 102.
[6] Selâhattin Tansel, a.g.e., s. 37.
[7] Şevket Süreyya Aydemir, a.g.e., s. 103.
[8] aynı yer.
[9] Lord Kinross, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu,  Altın Kitaplar Yayınevi, 12. Baskı, İstanbul, 1994, s. 217.
[10] Selâhattin Tansel, a.g.e., s. 36.
[11] Şevket Süreyya Aydemir, a.g.e., s. 105.
[12] Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, İstanbul, 1960, s. 46-47.
[13] İlber Ortaylı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Kronik Yayınları,13. Baskı, İstanbul, 2020, s. 308-309.
[14] Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Pozitif Yayınevi, İstanbul, 2020, s. 76.
[15] İnönü, İsmet, Hatıralar, Sabahattin Selek (haz.), Bilgi Yayınevi, Ankara, 2006, s. 172-173.
[16] Taha Akyol, Ama Hangi Atatürk, Doğan Kitap, 5. Baskı, İstanbul, 2008, s. 54.
 

Yazarın Diğer Yazıları