Adnan Saygılıer

KALKINMA MODELİNDE BİR IŞIK (KÖY ÖĞRETMENİ)

Adnan Saygılıer

 

Ülkemiz, büyük bir kurtuluş mücadelesi vererek Büyük Atatürk'ün önderliğinde Cumhuriyetimizi kurmuş, bağımsızlığımızı elde etmiş, ümmetten millete geçilmiş ve medeni ülkeler safında yerini alma zamanı gelmişti.
Yüce Atatürk, savaş meydanlarında kazanılan askeri zaferin, eğitim ordusuyla pekiştirilmediği sürece gerçek anlam taşımayacağını ve eğitim ordusunun eğitim zaferi elde etmesinin zorunlu bir gerçeklik olduğunu ifade etmiştir. Bunun önemini kavrayan genç Cumhuriyetin yöneticileri, eğitim seferberliği başlatmış, harf devrimini yaparak Latin alfabesini benimsemiş, ülkenin dört bir yanında Millet Mektepleri açarak okuma-yazma seferberliği başlatmıştır. 
O dönem savaştan yeni çıkan ülkenin nüfusu 13 milyon, okuma-yazma bilenlerin oranı ise %3 civarındaydı. Bu okullarda öğrenim görenler, eğitmen sıfatıyla görevlendirilen kişilerce okuma-yazma öğretilmiş ve Köy Enstitüleri açılmıştır. Dünya klasiklerini Türkçe’ye çevrilerek aydınlanma devrimi başlatılmıştı. Halk dünyada olan bitenlerden haberdar olmuş, meslek sahibi olarak yetiştirilmiş ve ekonomik kalkınmada önemli aşamaları kaydetmişti.
Okuma-yazma bilen, meslek sahibi olarak yetişmiş ve ekonomik kalkınmada öncü rol üstlenmiş insanlar ortaya çıkmıştır. İşte bu kıymetli ve kutsal meslek olan öğretmenlik, köylünün aydınlanmasında öncü bir rol üstlenmiştir. Bu kalkınma ve aydınlanmanın mimarı öğretmenler olmuş ve devlet tarafından hak ettiği değeri almış olduklarını 1970-1971 yılları askeriyede komutanım olan Türkmen Koşar’ın bana anlattı ve anlatırken gözlerinin dolduğu bir anısını sizlerle paylaşmak istiyorum:
1948-1949 yıllarında, memleketim Muğla vilayetinin Köyceğiz kazasının Karaçayı köyünde ilkokul ikinci sınıfa gidiyordum. Okulumuz pazar yerine çok yakın Köyceğiz-Fethiye yolu arasından geçen şose yol kenarındaydı. Okulumuzun öğretmenlerinden bir tanesi lojmanda kalıyor, diğer öğretmenimiz ise Başöğretmen Sevinç Kutluca Dalaman Devlet Üretme Çiftliği Çakallık Lojmanlarında kalıyordu. Okulumuza bir kilometrede olan yerden gelip gidiyordu.
Sevinç öğretmenimizin geçtiği yol üzerindeki Arıkbaşı mevkiinde, yolun iki tarafında kahvehane ve bakkallar bulunuyordu. Öğretmenimiz yolda gidip gelirken, mahallemizin çocukları da öğretmenimizle birlikte okula gidip geliyorlardı. Bir gün yol üzerinde bulunan kahvehanenin önünde öğrencileri ile beraberken ayakta bulunan vatandaşlar, şapkalarını çıkarıp öğretmene selam veriyorlardı. Öğretmenimiz ve öğrencileri kahvehanenin önünde ayakta veya yürüyüş halinde her daim orada bulunan vatandaşların şapkalarını çıkarıp selamlamaları bir görevmiş gibi yansımaktaydı. Türkmen Koşar anlatmaya devam ediyor: 
Yolda öğretmenim ve diğer öğrencilere rastlamadım. Geç kaldığımı düşünerek hızlıca kahvehanelerin önüne geldiğimde telefon direğine birilerinin kağıt yapıştırdığını gördüm. Yazıyı okumaya çalıştım, ancak yüksekte olduğu için okuyamıyordum. Etrafımda beş altı kişi vardı ve içlerinden biri benim okuyamadığımı ima ederek "Çocuk küçük, okuyamaz" dedi. Tam bu sırada öğretmenim arkama geldi ve "Hayır, okuyabilir. Birisi onu kucağına alıp kaldırsın" dedi. Bunun üzerine Musa Karaböcek isimli bir amca benim belimden tutarak omuzlarına aldı. Ben yazıyı tam görünce okumaya başladım ve bitince öğretmenim bana dönerek "Çocuğum, bu yazı ne anlatıyor?" diye sordu. Ben de "Sıtma hastası olan vatandaşlardan ilacı bitenler, ikindi namazından önce amcanın kahvesine gelsinler ve Aloprin ile Kinin ilaçlarını vereceğiz" yazıyor ve altında da "Sıtma Savaş Sağlık Memuru" diye not düşmüş dedim. Öğretmenim orada bulunanlara ilaç ihtiyacı olan komşularınıza haber verin dedi. Öğretmenim, benim orada okumamı ve okuduğumun ne anlama geldiğini anladığım için beni talfit ve teşekkür etti. Başımı okşayarak beni gururlandırdı. 
Bu hikayedeçocukluk döneminde büyüklerimiz tarafından takdir edilme, beğenilme, çocukların gururunun okşanması büyük bir motivasyon olduğunu bugün dahi gururla anlatabiliyor olmamdan anlıyorum. 
Öğretmenlerimizin bizim kişiliğimizin biçimlenmesinde ne kadar büyük bir rolü üstlendiğini bugün bile çok iyi anlayabiliyorum.
Yüce Atatürk’ün dediği gibi "Öğretmenler, yeni nesil sizlerin eseri olacaktır".

 

 

Yazarın Diğer Yazıları