Yağmur düşünceleri

Mevsim hazan, zaman hüzün, ağaçlardan yere iniyor yapraklar ne hazin…                       Kızıla boyalı zeminde tazeliyor adımlarım hedefi…                                                        ...

Mevsim hazan, zaman hüzün, ağaçlardan yere iniyor yapraklar ne hazin…                       Kızıla boyalı zeminde tazeliyor adımlarım hedefi…                                                         Yağmur yağıyor…                                                                                                   Sığınmışım şemsiyemin altına, alçalmış göğe değmeme telaşında yoldayım. Ayaklarımın altında sudan gölcükler, şapırtısıyla ayakkabılarımın yol alıyorum. Yağmur yağıyor, bilmem ki solmuş çiçeğe, dökülmüş yaprağa faydası olur mu yağmurun?                                                                                                     Yıkıyor yolları akan yağmur suları. Karaya çalan suyu nereye taşır? Şehrin onca zamanda biriktirdiğini kabul eder mi suyun taşıdığı yer?                                            Yerler, yağmurun ağırlığına dayanamayan yapraklarla dolu. Hayatı yenilemek adına ölmek gerekiyor demek ki…                                                                            Tohum çürümeden hayat bulmuyor ya yeniden. Yapraklar da çürümeden yenisi çıkmıyor mu gövdeden?                                                                                            Sorular, sorular, sorular…                                                                                          Sorular değil, belki de sorulmayanlar yoruyor hayatta insanı. Cevabı bulunamayanlar, alınamayanlar meşgul ediyor kafayı. Her düşünceye bir yer açsak dağlar kadar yer tutardı herhalde. O dağı taşımaya çalışmak da yoruyor haliyle.                                                “İki çift lafım var hayat sana” dersin, susarsın cevapsız kalan sorular birikince. Yabancılaşırsın çevreye, yalnızlaşırsın kendi içinde. Hesabını göremediklerin yüzünden açık kalır hesap. Bedeninden çok yorgun yüreğin…                                           Belki de geride takılı kalmak yoruyor. Bıraktıkça geride geçmişi hafifliyor beden, hafifliyor dimağ. Takılı kaldığı yerden koparınca bağı özgürleşiyor ruh.

“İnsanın durulduğu zamanlar da olur

Yorulduğu zamanlar da

Ama ömrü tüketen

Kırıldığı zamanlardır.”

Kırıldıkça sessizleşiyor galiba insan. Kırıldıkça içine kaçıyor sesi. Gürültülü kanat çırpışlar, yerini sessiz bekleyişlere bırakıyor. Konuşsan kimi kime anlatacaksın ki, karşındaki de senin gibi insan. Sen kendinden öteye gidemezken onun gitmesini nasıl bekleyeceksin ki?

Öyleyse susmanın içine sakla söyleyeceklerini…                                                                aklın yüreğini dinliyor da                                                                                                     ya yüreğin o, kimi dinliyor…                                                                                    “yarınlara küsme, umudunu taze tut” diyor                                                             ama söylediğine                                                                                                        kendi de inanmıyor                                                                                                          heyhat!

Bir cümleye sığdırsak yaşamı

Sağa sola bakarken

Önündekini kaçırma serüveni derdik herhalde.

Bilmem ki incinmiş yüreklere

Merhem olabilecek mi yeni?

Yenilenen bir çehre mi yeni yıl?

İyi bir yıl dileğiyle…

 

Bakmadan Geçme