Ya öyle değilse!

Elazığ Depremi ile bir kez daha yıkıldık… Yıkıldık kelimesinin burada birkaç anlamı var. Bunlardan ilki, binalarımızın...

Elazığ Depremi ile bir kez daha yıkıldık…

Yıkıldık kelimesinin burada birkaç anlamı var. Bunlardan ilki, binalarımızın yıkılması. Binin üstünde bina içine girilemez veya kullanılamaz duruma gelmiş. Kelimenin ikinci anlamı da kahrolduk veya mahvolduk… Üçüncü anlamı ise yenildik…

Ne derseniz deyin bu sınavdan da yenilgi ile çıktık. Felaket tellallığı yapmak istemiyorum. Elbette yurttaş olarak ilk dakikalardan itibaren büyük üzüntü yaşadık ve yardım etmek için harekete geçtik ama… Evet ama! Yani iş işten geçtikten sonra… İş işten geçtikten sonra bir sürü uzman, TV’lere çıkıp yorumlar yaptı. Kimileri haklı olarak ilgisiz ilgililere “Demiştik ve uyarmıştık” dedi…

Sınav dedim… Deprem, bana göre bir sınavdır. Ama ne cezalandırmadır ne de ihtar… Deprem, toplum olarak öncesinde neler yaptığımızla bağlantılı olan bir sınavdır.

Yani bilimle yaşamasını öğrenmek zorundayız…

Şimdi belki bir suçlu arama telaşındayız. Ama iş işten geçti ve 40’ın üstünde vatandaşımız hayatını kaybetti. Binlerce insanımız evsiz kaldı. Suçlu bellidir ve nettir: İhmal…

Panik, hiçbir durumda iyi değildir…

Karamsarlık da öyle…

Biri üç beş satır yazdı diye ortalığı velveleye vermenin de anlamı yoktur. İnsanlar, istediklerini yazabilirler. Bana göre haklarıdır da… Herkes işine bakacak!

Burada asıl önemli olan, devletin tavrı ve bu tür olaylarda nasıl davrandığıdır. Vatandaşın devleti sorgulama hakkı vardır. Çünkü devlet, bir vatan üstünde yaşayan bütün bireylerin ortak örgütüdür. Devlet, vatandaşın vergileri ile işlerini yürütür.

Şeffaf olmak zorundadır. Denetlenebilir olmak zorundadır.

Her bir vatandaşın “Ya öyle değilse!” sorusunu sorma hakkı vardır.

**

1509 yılında meydana gelen depremde İstanbul ile çevresinin 40 gün boyunca sallandığı belirtiliyor. ‘Küçük Kıyamet’ olarak adlandırılan bu depremde 130 bin kişi ölmüş.

Erzincan’da 1939’da meydana gelen depremde 33 bin kişi hayatını kaybetmiş, 100 bin kişi de yaralanmış.

Tokat’ın Erbaa ilçesinde 1942’de meydana gelen depremde 3000 kişi yaşamını yitirmiş.

Samsun’un Ladik ilçesinde 1943’te meydana gelen depremde yaklaşık 2300 kişi hayatını kaybetmiş.

Muş’un Varto ilçesinde 1966’da iki büyük deprem meydana gelmiş. Mart’ta meydana gelen depremde 14 kişi yaşamını yitirirken Ağustos’ta meydana gelen ikinci depremde ise yaklaşık 2400 kişi ölmüş.

17 Ağustos 1999, saat 03.02… Kocaeli’nin Gölcük ilçesi merkezi. 7.4 büyüklüğündeki depremde resmi kayıtlara göre 18 bin kişi ölmüş.

Düzce’de 1999’da meydana gelen 7.2 büyüklüğündeki deprem, Ukrayna’dan da hissedilmiş ve 30 saniye süren depremde 710 kişi hayatını kaybetmiş.

Van’da 2011’de meydana gelen iki depremde 644 kişi yaşamını yitirmiş.

Özetle, fay hattı üstündeyiz ve buna özel önem vermemiz gerekiyor.

Üç bina ayakta iken bir binanın yıkılmasını incelemek ve varsa sorumlularını cezalandırmak zorundayız. Hem de tüm ilgilileri. İmza atanları…

Eksik demir, yetersiz çimento ve bozuk çakıl… Ve denetimsizlik…

Bunların ilahi sınavla falan ilgisi olamaz. Bunlar, düpedüz insani çalma ve çırpma işidir.

Ve vatandaş, “Ya öyle değilse?” diye sorar. Sormalıdır da… Şimdiye kadar esaslı bir şekilde sormamış ve de hemen unutmuşuz…

Vergileri, maaşları, yardımları… Her şeyi sormalıyız çünkü biz vatandaşız…

Not: Bu yazı, gazetemizin 29 Ocak 2020 tarihli sayısında yayınlanmıştır.

Bakmadan Geçme