Var bir yanlışlık ama!

Ülkemizdeki eğitim sistemi içinde önemli bir yer tutan bir üst okula geçiş sınavlarıyla ilgili değişiklikleri içeren...

Ülkemizdeki eğitim sistemi içinde önemli bir yer tutan bir üst okula geçiş sınavlarıyla ilgili değişiklikleri içeren tartışmalar devam ediyor. Kimi çevreler, yenisini oluşturmadan eskisini kaldırmanın doğru bir yaklaşım olmadığını belirtirken Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, TEOG yerine gelecek yeni sınav sisteminin açık uçlu soruları barındıracağını söyledi. Yılmaz, sınavın MEB’in hazırlayacağı soru bankasından yararlanarak yapılacağını aktardı.

Yani sınav, yine yerli yerinde duracak; yöntemde bir değişiklik olacak.

Yılmaz, geçtiğimiz gün NTV’nin canlı yayınında yaptığı açıklamalarda henüz proje aşamasında olan yeni sınav sistemi ile ilgili bazı bilgiler verdi. Yılmaz’ın ifadelerinden anladığım kadarı ile özetle şu konular öne çıktı:

Ortaokul öğrencileri, dört yıl boyunca okullarında açık uçlu klasik sınavlara girecek, sorular MEB tarafından hazırlanan soru bankasında seçilecek ve en az iki öğretmen tarafından değerlendirilecek.

Bakan Yılmaz’ın ifadelerine göre eğitim sistemi değişmiyor. Sistemin bir parçası olan ölçme değerlendirme değişiyor.

Benim anladığım kadarı ile burada yeni olan, tüm sınavların merkezi sisteme göre yapılacak olması. Bunun uygulamadaki karşılığı nasıl olur bekleyip göreceğiz.

Bu sınavların sonucunda ortaöğretim başarı puanı oluşacak. Burada ilk yüzde 5-10’luk dilimde yer alan öğrenciler en iyi okullar için sınava çağrılacak. Bu dilimin altında kalanlar ise adrese dayalı bir sistemle yerleştirilecek.

Konuyla ilgili daha önce yazdığım yazıları hatırlayacak olursanız ben de bu tartışmalar başlamadan önce benzeri düşüncelerimi dile getirmiştim. Hatırlarsanız ben de ‘En iyi okul eve en yakın okuldur’ demiştim bu tartışmalar başlamadan önce.

Yılmaz, ‘Bunun için bütün okullarımızı kaliteli hale getirirsek bu adrese dayalı kayıt sistemini de hayata geçirebiliriz. Bizim yaptığımız sınav sonucuna göre bir kısım öğrenciyi evine yakın okula gönderebiliriz’ diyor.

Yılmaz, üst düzey okullara hangi öğrencilerin nasıl seçileceğine ilişkin, ‘Fen liseleri için ayrı kriter getirebiliriz. En başarılı yüzde 5-10’luk dilimde yer alan öğrencilerin girebileceği bir sistem de olabilir’ diyor.

Bakan’ın ifadelerine bakarsak bu sistemlerin hiçbirinde test yok. Yılmaz, “Test dediğiniz şey, öğrenmeyi ölçmez. Eskiden öğretmenlerin kanaat notu vardır. Hepsine bakıp bir başarı notu çıkabilir” diyor.

Bir dönem ‘test ve tost’ çocuğu yetiştiriyoruz diye eğitim sistemini eleştirirdik.

Bu eleştirilerin yıllar sonra da olsa dikkate alınması elbette güzel.

Üstünde tartışmaların devam ettiğini anladığımız eğitim sisteminin yenilenmesinde öğretmen ve öğretmen örgütlerinin de etkin ve açık katılımına açılırsa en doğru yolu bulacağımıza eminim.

Türkiye, her alanda ‘ben yaptım oldu’ anlayışını aşmalıdır. Sorunların çözümü, toplumun farklı düşünen bütün katmanlarının görüşlerinin alınmasında yatıyor bence.

Son tartışmalarda herkesin aklına takılan bir soru ya da kaygı var:

“Çocukların adrese dayalı okula yönlendirilmesi fikrinin kabul görmesi güzel. Peki ya her mahallede veya bölgede şu an Anadolu Lisesi adı altında eğitim veren okullar, İmam Hatip Lisesi’ne dönüştürülürse! Ve yüksek puan alamayanların hepsi evlerine en yakın imam hatip okullarına yönlendirilirse!”

Bana göre 1996-99 yılları arasında görev yaptığım İmam Hatip ortaokulu ve liseleri, meslek liseleri statüsünde olmalıdır. Geçmişte akademik liselerle yarıştırılan bu okullarda çok yoğun bir ders çeşitliliği vardır.

‘Bu okullarda din eğitimi mi veriliyor yoksa din öğretimi mi?’ sorusu da ayrı bir tartışma konusudur.

Bir kesim var ki imam hatiplerin meslek lisesi olmadığını iddia ediyor.

Bir başka kesim var ki bütün çocuklar imam hatibe yönlendirilsin isterken kendi çocuklarını ya özel okullara kaydettiriyor ya da akademik başarısı yüksek okullara yönlendiriyor. Bakıyoruz kimi imam hatip taraftarı yöneticilerimize, velileri imam hatiplere yönlendirirken kendi çocuklarını imam hatiplere göndermiyorlar.

Bu konu, ne yazık ki yıllardır eğitim sistemimizde tartışma konusu olmaktan çıkmadı.

Benim bildiğim ve okuduğum kadarıyla Türkiye’de hiçbir dönemde imam hatip okullarının önü kapanmadı. Biri çıkıp da ‘Ben veya çocuğum imam hatibe gitmek istiyorduk ama gidemedik’ diyebilir mi bilmiyorum.

Edindiğim bilgilere göre onca desteğe rağmen Ödemiş’te bu yıl imam hatip okullarına ilgi, geçen yıla göre düşmüş.

Ayrıca belirtmek gerekir ki şu an sınav sonucunda ortalama veya yüksek puan alan bir öğrenci, isterse imam hatibe kayıt yaptırabilir. Bunun önünde hiçbir engel yok…

Yazı uzayacak ama son olarak bir gerçeği ifade etmeden de geçemeyeceğim:

Bir öğrenci, onca yıl yabancı dil eğitimi görür ama bir turistle üç cümle konuşamaz.

“Yüzde 99’u Müslüman” bir ülke olarak değerlendirilen bir ülkede her sınıfta din dersi zorunludur ama büyük bir çoğunluk da günde beş vakit dinlediği ‘ezan’ ile en az bir kez duyduğu ‘sela’da okunan cümlelerin anlamını bile bilmez. Ve bilgi mahiyetinde bile olsa diğer dinlerle ilgili beş doğru somut cümle kuramaz.

Eğitim sistemimizde bir yanlışlık var ama…

Bakmadan Geçme