Vaka ne demek bilmeyen teyze

Geçtiğimiz hafta Ödemiş’te “Sağlık Bakanlığı tarafından her gün yayımlanan korona virüs verilerine inanıyor musunuz?” sorusunu yönelttim....

Geçtiğimiz hafta Ödemiş’te “Sağlık Bakanlığı tarafından her gün yayımlanan korona virüs verilerine inanıyor musunuz?” sorusunu yönelttim.

Ortalama on röportaj yaptıysam yedi buçuktan sekizi verilere inanmadığını ifade etti.

Bir teyzemi saymıyorum çünkü dünyanın içinde bulunduğu salgın hastalıktan ve hayatımıza korona virüs ile birlikte giren kelimelerden kendisinin henüz haberi yok. Belli ki altı aydır başka bir alemde yaşıyor. Belediye başkanımızın da dediği gibi “Uzayda mı yaşıyorum ben?” sorusunun vücut bulmuş hali kendisi ve sanırım hakikaten uzayda yaşıyor.

Şaka bir yana insanlar, verilerin güvenilirliğini ciddi ciddi sorguluyor. Bu durumun enteresan olduğunu da düşünmüyorum aslında. Bu durumu konu etmemin asıl sebebi, güvenilirliğin ne olduğu ile alakalı. İnsanlar, neye dayanarak verilere inanmıyor? Niçin devlete bağlı bir kurumun paylaştığı sayısal verilerin güvenirliği sorgulanıyor?

Sosyal medyanın bundaki etkin rolü elbet çok büyük. Her gün binlerce doktor, kendi bulundukları hastanelerin, şehirlerin vaka sayılarını özellikle Twitter üzerinden Türkiye’nin her bir yerine paylaşıyor. İnsanlar da doğal olarak “Bu şehirde bile bu kadar vaka sayısı varsa Türkiye’de bu kadar olması imkansız” diyor. Her gün televizyonlarda konuşan belli başlı uzmanların ağzından da defalarca duyuyoruz, “O verileri 25 ile çarpın” diye.

Hal böyleyken doğru veriye ulaşmak mümkün değil. Ne bakanlığın ne uzmanların konuştuklarına tam manasıyla sarılamıyor insan. Belki “Sayılar çok önemli değil, takılmayın” deniyor ama bence sayılar çok önemli. O sayıların her birinin kalbi yaşamak için atıyor ya da bazıları bizi çoktan terk etti.

Korona virüs hayatımıza girdiğinden beri “Değişti” dediğimiz her ne varsa, bana kalırsa hep kötü yönde oldu. İnsanlar, güven duygularını yitirdi. Kimsede sabır kalmadı. Herkes, tüketim çılgını oldu; sabrı da sevgisi de, saygısı da parası da tükendi insanların.

Televizyonlarda “Ekonomi çok iyi gidiyor, yükseliyoruz”, “Dolarla mı maaş alınıyor?” tarzı şeyler söylendikçe dolar, devamlı yükseldi hatta alıp başını Türk Lirası’ndan çok uzaklaştı. Evet doğru, dolarla maaş almıyoruz üstelik benim dolarım da yok ancak öylesine dışa bağımlıyız ki her şey Türk lirası bazında 10 kat artıyor. Bir ay önce falanca fiyata almak istediğin şey, bir ay sonra nasıl zamlanıyor görmüyor musun? Benim babam da annem de esnaf, her ikisinden de her ay kendi sektörleriyle alakalı enteresan zamlar duyuyorum.

Vallaha pes, ama neyse ki dolarla molarla maaş almıyoruz.

Velhasıl, hayatımızdan yitip giden çok şey var. En önemlisi de sağlığımız, psikolojimiz, insan ilişkilerimiz… Yanında da tuz biber ekonomik sıkıntılar.

Bugünün dünyasında gerçek şu ki parayla saadet var, para yoksa saadet maadet yok ya da bilmiyorum ama özellikle biz gençlerden saadet artık çok uzakta.

Neyse nerede kalmıştık, siz değil belki de ben teyzede kalmışım onu fark ettim. Mikrofonu uzatınca “Sağlık Bakanlığı’nın verilerine güveniyor musunuz? Sizce Ödemiş’te kaç vaka vardır?” deyince ters ters baktı bana “Vaka ne?” dedi.

İşte o teyze,

İşte o teyze gibiler,

Sağlık Bakanlığı’nın güvenilmez verilerinin de,

yüzsüz bir şekilde “Dolarla mı maaş alıyorsunuz?” diyenlerin de

insanların hiçbir şeye güvenmemesinin de

en büyük sebebidir.

Bakmadan Geçme