Uzayıp giden askıda ekmek kuyrukları
SILA ARABACIOĞLU- YENİ İZMİR En öndeki omuzuna asmış bez torbasını. Susarsa içmek için doldurduğu su şişesi...
SILA ARABACIOĞLU- YENİ İZMİR
En öndeki omuzuna asmış bez torbasını. Susarsa içmek için doldurduğu su şişesi dikkat çekiyor. Hemen
arkasındaki teyze ise biraz hüzünlü bakıyor. Biraz mahcup, biraz da tedirgin.
Arkasındaki amcanın elinde sıkı sıkı tuttuğu içinde ilaç olan üzerinde Eczane yazan küçük poşet olan amcagöze çarpıyor. Belli ki; Önce sağlık ocağına gitmiş. İlaç yazdırmış, eczaneye gidip almış. Sonra gelip sıraya girmiş.
Hemen arkasındaki teyze ise bastonunu yardımıyla zarzor gelmiş. Bastonuna sıkı sıkı sarılmış. Yorgunluğu dikkat çekiyor. Belli ki acısı da var. Bastonuna sıkı sıkı sarılmış. Ayakta kalmasının iki gerçeği yüzümüze çarpıyor. Umutları var bir de evde onu bekleyenleri. Yokssa niye girsin ki sıraya. Neden beklesin ki dakikalarca… Adlarının ne önemi var ki? Ayşe teyze, Fatma abla,
Sema hala ya da Serap, Kadir en öndeki, hemen arkasındaki farz et Mehmet amca, Kerim dayı… Ne fark eder ki? Bizden birileri… Büyüklerimiz, annelerimiz, anneannelerimiz, babaannelerimiz, teyzelerimiz,
halalarımız, ablalarımız…
Erkekler mi? Babalarımız, büyükbabamız, dedemiz, amcamız, dayımız… Onlar, askıda ekmek kuyruğunda ekmek bekliyorlar. Birilerinin fırıncıya kaç ekmekse bedelini ödemesini, fırıncının, fırından yeni çıkmış sıcacık ekmekleri beyaz bir kağıda sarıp uzatacağı ekmeği bekliyorlar. Sadece onlar mı? Onlar fırının önünde, onları bekleyenler ise evlerinde ekmek bekliyor… Karınlarını doyurmak için.
SILA ARABACIOĞLU