Uzak Dağ Çiçekleri(*)-2

Birlikte romanı okuyalım mı? Okurken mis gibi doğanın kokularına dalıp çıktım! Burnuma geldi her biri… Örneğin:“Güneş...

Birlikte romanı okuyalım mı? Okurken mis gibi doğanın kokularına dalıp çıktım! Burnuma geldi her biri… Örneğin:“Güneş yüzü görmeyen eğreltilerin, şifa kaynağı adaçayının, kantaron otunun ve çeşit çeşit öteki otların birbirine karışan reçineye bulanmış, çiy damlalı, baharsı kokuları çalınıyor burnuma.”, “Kuraklığa sinmiş hafif bir güz kokusu var havada. Gökyüzü pürüzsüz, mavi, masmavi…”, “Havasız mı havasız, örümcek ağlarıyla süslü ve yine ‘yeni’ kokusu… Üstelik buradaki yeni kokusu, benim daha da hoşuma giden okul eşyalarının kokusuydu.”

Anadolu’nun batısından güneydoğusuna “…bağımsızlığa uzanan dikenli yollarda” trenle doğayı soluya soluya gidiyor. “Özgürlüğün tadına karmış acıların” halkına, insanlarına selam duruyor. “Gözyaşı değil, gurur doluyor” gözpınarlarına.

Mesleğindeki “ilk göz ağrım” dediği “ikinci yurdu” Adıyaman’a varıyor Ortaklar Köy Enstitüsü mezunu Kemal öğretmen. Dört elle işe sarılacak. Köy Enstitülü ruhuyla, ilkeleriyle işlerin üstesinden gelecek. Görev yeri köye yayan yapıldak gidiyor Seydo ile. Yol boyunca doğa betimlemeleri çok canlı ve akılda kalıcı. Seydo’nun türküsüyle “Dağlar türkü olup ayaklanıyor…” Ne hoş değil mi?

Dayan; arada bir kendi duygu ve düşüncelerini sıralıyor kahramanı Kemal öğretmenin ağzından. Örneğin;“…som altından yapılmış büyük bir anıt gibi karşısında duran İNSANLIĞI Doğu ve Güneydoğu halkının…” nitelemesiyle anlamlı, saygın, barışçıl bir yaklaşımı benimsiyor, davranış ve tutumlarıyla sergiliyor romanı boyunca.

Kemal öğretmenin köydeki birinci dostu, yoksul Seydo. Seydo, doğayı yaşamına yoldaşlık ettiren biri. Onun “Arkamız galabalık olsun” mantığıyla çok çocuk sahibi oluşlarına eleştirel yaklaşıyor Kemal. Ama tatlı tatlı, kırmadan, incitmeden!

Köyüne okul yaptırmış Zeyno Ağa, ayrıksı bir kişilik. Yörede çok az rastlanan bir ayrıcalık! Arada bir böyle ağa çıkıyormuş demek ki!

“Kemal Hoce” Köy Enstitüsü’nde öğrendiği “Olmazlarla, ön yargılarla değil; olurlarla ve gerçeklerle uğraşmak” ilkesi ve “Eğitim yalnızca okulda değil, köye yayılarak, köylüyü de içine katarak toplumu istenilen düzeye taşıyabilmekti. Bunu yaparken onur kırıcı olmadan, görgüye dayalı, akıl ve mantık süzgecinden geçirilmiş işlerin peşinden koşmak ve bunları başarmak herkes adına alınacak önemli bir yol bu yolun sonundaki huzur ve mutluluktu” yöntemiyle köyün hayatını değiştirmeye dört elle soyunuyor. “İmece” başvurduğu iş gördürme, bitirme yöntemi oluyor. Kızları okula kazandırıyor. “Olanak aramayıp olanakları kendin yaratacaksın” diyerek kendini güdülüyor. Sevgilisi Zeynep’le mektuplaşmalarında yer buluyor tüm yaptıkları.

Toplam 65 bölümden oluşuyor roman. Bölümler hep kısa. Yormuyor. Sıkmıyor. Akıcılık bozulmamış. Okurun dikkati, yoğunlaşma süresi hesap edilmiş gibi geldi bana.

Memleketin kokusu, dağı taşı, börtü böceği, gelenekleri, dili, deyişleri… Ama tümü satır satır yer alıyor, işleniyor. Yerel ağız ne az ne çok gerektiğince ve doğru biçimde kullanılmış. Okurun sözcükleri anlaması için dipnotlar konmuş, açıklamalar yapılmış. Düğünler, giysiler, yemekler konu edinilmiş. Ayrıntılandırılmış her biri. Kalıcı olmuş.

Anlatım, olabildiğince görsellik içeriyor. Dayan; bir fotoğrafçı, sinemacı gözüyle bakıyor başta insan olmak üzere her nesneye, her canlıya… Örneğin:”Tan yeri ağarıyor, güneşin doğacak olduğu yer kızaran rengiyle yeni bir günü muştuluyor”, “Arkalarında çıplak, tuhaf şekilli, insana korku salan kayalıklar sıralanıyor.”

Şiir gibi başlıyor her bölümün ilk cümleleri. Birkaç örnek: “Sığırtmaç” adlı bölümden,“Yüzü soğuk, ruhu sıcak, sımsıcak; cömertliğin çarklarında ezilen bu yokluklar coğrafyasında akşamın kaç karanlığı çöktü üstüme bilemiyorum. Akşam, en derin hüzünlerimi de toplayıp konukluğa geliyor kimi zamanlar. Söyleşip dertleşiyoruz, içimizi döküyoruz. Gözlerimiz doluyor ardından buğu buğu, Kirpiklerimiz ıslanıyor. Kendimi alıp götürdüğüm çok uzaklardan erken dönüyorum bu kapı tıkırtısına.”

“Cehaletin Siyaset Hastalığı” adlı bölümden, “Köy, pamuktan daha beyaz yorganını örtündü. Kar, gelin yüzlü dilberlerin el ele tutuşup şarkılar söylemesi gibi aheste aheste konuyor yere.”

Hem kendi köyünde hem de görev yaptığı köyde “Komünist” Kemal olarak adlandırılır. Din bezirganları, dini sömürerek halkımızın sırtında keyif süren ve geleceklerini kuranlarla dün ve bugünlerde de savaşım veriliyor. Bir türlü önü alınamadı halkın sömürülmesinde dinin kullanılması!

Kemal öğretmen de şöyle bir düşünce oluşuyor:”…öğretmen ve sağlıkçı çıkaran okullarımızın bir kenarında da gerçek Cumhuriyet gönüllüsü din görevlileri de yetiştirilemez miydi? Eğer öyle olsaydı bugün bizim ülkümüzün önünde hiçbir güç duramazdı çünkü o kötü niyetli çıkarcılar, ortada Köy Enstitülerini yıpratacak başka bir malzeme bulamayacaklardı.” Dayan’ın –sanırım emin değilim roman kahramanına söylettiği kendi düşüncesi midir?- bu savı konusunda epeyce düşündüm. Aklımdan da çıkmıyor. Köy Enstitüleri hakkındaki okumalarımda var mı, düşünüldü mü diye arıyorum.

“Vicdanını amir belleyen” bir eğitim kuşağının temsilcisi Köy Enstitülü Kemal öğretmen, zamanın iktidarınca rahatsız edilir. Ama nafile! Eserleriyle dimdik ayaktadır!

*****

“İnsanlığı öğrenmiş, insanlığı öğretmiş”, “zorlukların akıl, mantık, sağduyu ve özveriyle nasıl yenileceğini” hem öğrencilerine hem de köylülere “öğretmiş”, ayrıca “insanların insanlara kul olmayacağını, bencil düşünüp ben olmayı değil, toplumu düşünüp biz olmayı da” hem kişiliği hem de eylemleriyle göstermiş Ortaklar Köy Enstitüsü’nden mezun Kemal öğretmenin üç öğretim yılını kapsayan destansı aydınlanma savaşını okumanızı dilerim ve isterim.

Dayan’ı konunun seçimi ve işlenişi, kişilerin canlı ve eksiksiz oluşumu-sunumu, olayların geçtiği yerlerin gerçekçi ve doğru aktarılması, zamanın ruhuna uygun davranılması, yerel ve genel dil kullanımının aksaksız, anlaşılır, şiirsel bir akışkanlıkla sürdürülüşü ve üsluptaki becerisi, başarısıyla uzun emek vererek kotardığına inandığım bu “belgesel-roman”ından dolayı kutluyorum. Alkışlıyorum.

Bilincine, emeğine, kalemine sağlık diyorum! İyi ki varsın…

________________

* Uzak Dağ Çiçekleri, Roman, Ayhan Dayan, Gece Kitaplığı, Birinci Basım, Nisan-2016, 530 Sayfa.

Bakmadan Geçme