Türkye'nin 'Namus'lu' katilleri
Yeni Kiraz \ Simge Akcan   Kadına yönelik şiddetin ne bir sınırı var ne de sebebi....
Yeni Kiraz \ Simge Akcan
Kadına yönelik şiddetin ne bir sınırı var ne de sebebi. Kadınlara yöneltilen öfke bambaşka formlarda ortaya çıkıyor; Fiziksel şiddet, Cinsel şiddet, Psikolojik şiddet, Evlilik ya da flört şiddeti. Bunların birçoğu da cinayetle sonuçlanıyor.
Kadın cinayetlerine bir kılıf bulunamıyor. Neredeyse her gün bir kadın cinayeti ve şüpheli ölümünün gerçekleştiği Türkiye’de, ayrılmak isteyen, ilişkiye rıza göstermeyen, erkeğin teklifini reddeden kadınlar, üstünlük duygusu zedelenen erkeklerce katlediliyor. Son dönemde Kayseri, Mardin, Ordu, Zonguldak illerinde art arda gerçekleşen şüpheli ölümlerde kadınların eşleri tarafından pencereden ya da balkondan düştüğü öne sürülerek cinayete kaza süsü vermeye çalışılsa da birçok katil yakayı ele veriyor.
Köprüden Önceki son çıkış
Üzeri örtülemeyen cinayetlerde ise yıllardır aynı gerekçe sunuluyor. ‘Namus cinayeti’ Cinayeti haklı çıkarmak, suçundan aklanmak isteyen katiller öldürdükleri kadınları iftira ile lekeliyor.
“ Aldatıyordu, erkekliğime laf etti, ilişkiye rıza göstermedi” bahaneleri yıllardır neredeyse tüm cinayetlerde gerekçe gösteriliyor. Mahkemelerce kabul görülen bu gerekçeler sayesinde ceza indirimine hatta affa dahi gidiliyor. Katillerce adeta bir kurtuluş yoluna dönüşen bu kararlar kadına yönelik suçlarda cesaretlendirici oluyor. Yargı sürecinde detaylı soruşturma yapılması, herhangi bir sebeple suçun hafifletilmemesi kadınların ortak beklentisi olarak dile geliyor.
Yıllardır değişmeyen açıklama
Koca, sevgili, baba ve ya kardeş gibi çeşitli sıfatlarla kadınları katleden erkeklerin hemen hemen hepsi, Yaş, şehir, kültür fark etmeksizin, işledikleri cinayete ‘Namus’ kılıfı giydirerek aklanabileceklerini biliyor. Kadın cinayetlerini durduracağız Platformu İzmir temsilcisi Tülin Osmanoğulları, verdiği demeçte, “Net bir çizgi yok. Cinayet sebepleri arasında belirleyici bir farklılık yok. Türkiye’nin her yerinde her kesiminde yüzlerce cinayet işleniyor ve tüm katillerin bahanesi aynı. 17 yaşındaki sevgilisini öldüren de 70 yaşındaki karısını öldüren de aynı şeyi söylüyor,’ Aldatıyordu. Bu bir namus cinayetidir’ çünkü böylelikle haksız tahrik indirimi alacağını biliyor” sözleriyle uzun yıllardır bu gerekçenin değişmediğini ifade etti.
Sorularımızı yanıtlayan Av. Elmas Arman ‘Namus’ gerekçesini hukuksal perspektifte değerlendirirken, Türkiye İşçi Partisi İzmir il yöneticisi Aslı Şaktanlı sosyal ve politik perspektiflerden pencere açtı.
-Neden birçok katil namus bahanesini gerekçe gösteriyor? Bunun gerçekten hukuki bir haklılığı var mi?
Elmas Arman, “Namus cinayetlerinde verilen kararlara baktığımızda haksız tahrik indiriminin alınması tabi ki doğru değil . Her ne kadar tahrik indirimi verilse de aslında namus cinayetlerine baktığımız da tahrik nedeniyle aniden işlenen cinayetler olmadığı aksine önceden tasarlandığı, planlandığı ve kasıtlı bir cinayet olduğunu görürüz. Durum böyleyken hukuki olarak haksız tahrik indiriminden bahsedemeyiz.
Kadın kendi hayatını yaşamak istersen namussuz oluyor
Arman ifadelerine şöyle devam etti, “Namus cinayeti dediğimiz şey aslında kadınların çevresi tarafından uyulması istenen cinsel normlara uymadığı için kadının öldürülmesidir. Hatta bu cinsel normlara uymama şüphesi bile yeterlidir. Bu öldürme eylemini genelde aile içinden bir erkek gerçekleştirir. Fakat burada bahsettiğimiz aileyi dar anlamda bir aile gibi düşünmeyin, akraba gibi hatta ailenin tanıdığı, görüştüğü bir erkek gibi de düşünebiliriz. (Örnek yargı kararı var maalesef) Kadın katillerinin namus bahanesinin arkasına saklanması bizim gibi ülkelerde çok normal ve katil için maalesef avantajlı da bir durum. Şöyle ki namus bahanesinin arkasına saklandığında verilen yargı kararlarına baktığımızda TCK’nın 51. maddesindeki ağır tahrik tanımına uyduğu gerekçesiyle indirim almakta ve toplumda ve çevresinde işlediği cinayetin haklılığını gerekçelendirmektedir. Toplumumuz erkeğe namus bekçiliğini atfettiğinden, namus cinayeti dediğimizde erkek, aslında masumdur, ailesinin şerefini ve onuru korumak zorunda olduğu için öldürmek zorunda kalmıştır. algısı yaratılmak isteniyor.”
–Kadın cinayetlerinin tek sebebi caydırıcı olmayan cezalar mı? Yoksa kadın şiddetini destekleyici politikalar veya unsurlar mevcut mu?
Aslı Şaktanlı, “Öncelikle bu topraklarda ve Dünyada kadınların yaşadığı ve kadınlara yaşatılan her şeyin hem ataerkil düzen üzerinden hem neoliberal baskılarla yorumlanması gerektiğini en baştan belirtmek isterim
Dolayısıyla tek sebebin ya da ana başlığın caydırıcı olmayan cezalar olduğunu düşünmek çok yetersiz kalacaktır. Kadınların içinde yaşadığı bütün ezme ezilme ilişkilerini bir bütün içinde ele almamız gerekiyor. O bütünün her bir parçası birbiri ile bağlantılı ve kopmaz unsurları oluşturuyor.
Tabi mevcut sistem eleştirisi ile bu mücadele alanını yorumlamak önemli.
2023 Temmuz ayı sonuna kadar öldürülen, cinayete kurban giden kadın sayısı 177, 2022 yılında öldürülen kadın sayısı 402, bu sayıların içinde şüpheli kadın ölümlerinin dahil olmadığını düşündüğümüzde konuya sadece bir cinayet yönüyle bakamayacağımız da açık. Öldürülen her bir kadının ayrı ayrı günlerce, aylarca, yıllarca verdikleri kendi hayatlarını kurtarmak için başvurmadıkları eş, dost, akraba, kurum kalmadan mücadele ettiklerinin de altını çizmiş olalım. Olay örgüsüne baktığımızda aslında her yıl hızla artan cinayetlere karşı ülke iktidarlarının, karar vericilerin yapması gereken şeyin bu cinayetleri temel bir sorun olarak belirlemek ve çözümü için hukuki, sosyolojik, kültürel bütün çözüm yolları ile üstüne gitmektir. Ne yazık ki şimdiye kadar yapılan hiçbir uygulamanın bırakın çözücü olmasını daha da kötüye götüren bir tablo çizdiğini söylemek durumundayız. İstanbul Sözleşmesinden çıkmak , 6284 sayılı kanunu uygulamamak, kadını kanunlarla ‘aile’ kurumuna indirgemek tam da buna eş değer bir uygulama değil mi?”
-Mesela geçim sıkıntısı, maddi manevi pompalanan yetersizlik hissi, uyuşturucu salgını, eğitim politikalarındaki yetersizlik, göçlerle gelen demografik değişim, çarpıtılmış dini gerçeklik gibi konular üzerinden de kadın şiddetini ele almak gerekir mi?
Aslı Şaktanlı, “Hiç şüphesiz neo liberal saldırılar, öncelikle kadınları ve çocukları hedef alıyor. Bu bilinçli politikalarla laiklik ilkesi yok ediliyor; kadını aile üzerinden tanımlamanın, kadınların üzerinde tahakküm kurmanın, kadının bedenini ve cinselliğini denetlemenin başkaca yolları aranıyor. Yıllar boyu elde edilen kazanımlar gasp edilmeye çalışılıyor. Karma eğitimin tartışma konusu haline getirilmesi, okullara manevi danışman atanması, eğitimden başlanan kritik noktalara müdahale topyekün cinsiyetçi politikanın yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Cezasızlık politikası ile karşı karşıyayız, bir af yasası paketi tartışılıyor, böyle bir gündemin kendisi bile önümüzdeki mücadele hattının daha güçlenerek devam etmesi gerekliliğini ortaya koyuyor. Eğitimin çağdaş, bilimsel bir çerçevede sunulması, şiddeti cezalandırmak bir yana şiddeti önlemek için de politikalar geliştirmesi, kadın sığınma evlerinin daha çok ve nitelikli şekilde açılması, kadın istihdamının arttırılması yönünde kararlar alınması kritik öneme sahip.”
-Yeni türeyen Postmilliyetçilik ile artan militarizm, eski değerlerin içerisinin boşaltılarak yerine şişirilmiş bir erkeklik ve insan üstü güç arzusunun yerleştirilmesi kadını çok güvensiz bir noktaya konumlandırmakta. Buradaki kadın şiddetinin ardında kadını hedef aldığını bilmeden bilinci değiştirilmiş faillerin olduğunu gösterir mi?
Aslı Şaktanlı, “Erkeklik olarak tanımladığımız şey aslında sistemin kendisinin yansıması olarak görünüyor. Sistem başlı başına erkek, cinsiyetçi ve saldırgan. ‘Toplum Düzeni’ başlığı altında uygulatılan bütün politikalar neredeyse cinsiyetçi. Kadın hakları başlığı altındaki neredeyse tüm uygulamalara baktığınızda da sadece kadın olduğu için değil ailenin düzeni için kadının konumunu ya da haklarını çerçeveleyen bir erkeklik.
Ataerkil sistemin tam da hedeflediği bu; bu bilincin açığa çıkması, normal, doğal ve doğru olan erkekliğin aileden, sevgililik ilişkisine, işçi işveren ilişkisine, anne, baba rollerine hayatımızdaki her alana yansıtmak. Özellikle evin içine hem sistem hem o sistemin en küçük kurumu aile tarafından hapsedilen kadına dair özel / kişisel hiçbir konunun o özel alanda çözülemeyeceğini tarih kanıtlamıştır kanıtlamaya da devam etmektedir. Dolayısıyla bilinçli negatif aklı, bilinçli pozitif alana çevirmenin yolu kadına yönelik bütün yaptırımların kolektif akılla kamuya mal edilerek çözülmesini sağlamak olmalıdır.”
Simge Akcan