Tiyatro, bir halk okuludur
“Bu hafta ne yazayım?” diye düşünürken gazetemizin köşe yazarlarından Ümran Yalçın Gökboğa'nın “Tiyatro Aşkı” başlıklı güzel...
“Bu hafta ne yazayım?” diye düşünürken gazetemizin köşe yazarlarından Ümran Yalçın Gökboğa’nın “Tiyatro Aşkı” başlıklı güzel yazısını okuyunca aklıma “tiyatro” geldi.
Cumhuriyet’in kuruluşu sırasında tiyatroya ve sinemaya büyük katkıları bulunan Muhsin Ertuğrul, “Tiyatro bir halk okuludur, tiyatroyu ülkemizin en küçük birimlerine kadar götürmeliyiz” derdi.
Muhsin Ertuğrul, çocukluk yaşlarından itibaren tam bir tiyatro aşığı idi. İstanbul’da arkadaşları ile kurduğu tiyatro topluluğunda yazdığı oyunları halka sunardı. Daha sonra Fransa’ya ve Sovyetler Birliği’ne giderek tiyatro birikimlerini arttırdı. İstanbul Şehir Tiyatroları’nı kurdu. Kurtuluş Savaşı’nı konu alan “Bir Millet Uyanıyor” adlı filmi çekti. Cumhuriyet kurulduğunda Devlet Tiyatro ve Operası Genel Müdürlüğü’ne atandı. Ankara, Bursa, Konya ve daha birçok ildeki devlet tiyatroları da yine onun zamanında kuruldu. Özel tiyatroları destekledi. Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yaparak okullarda tiyatro kollarının oluşmasını, tiyatronun çocuklara, gençlere sevdirilmesini sağladı. Onun döneminde ülkemizde tiyatro da altın çağını yaşadı.
1950’lerden sonra iktidara gelen yöneticiler, ne yazık ki bu olumlu gelişmeyi durdurdular. Muhsin Ertuğrul ve ekibi görevden alındı. Ülkemiz, sanatın her alanında yavaş yavaş geriledi ve bugünkü haline geldi. Sanat ve sanatçı ifade özgürlüğü ister, gelişmek için destek ister… Baskının, sansürün olduğu yerde sanat ve sanatçı gelişmez, yetişmez.
Eskiden liselerde tiyatro kolları vardı. Bir öğretmen, bu kolda görevlendirilirdi. Öğrencilerinden bir ekip oluşturarak her yıl mutlaka bir tiyatro eserini sahneye koyardı. Gelen müfettişler bu konuyu özellikle araştırırlar, öğretmenleri oyun sahnelemeye teşvik ederler hatta zorlarlardı. Böylece hem öğrencilere tiyatro sevgisi aşılanır hem de yetenekli öğrenciler ortaya çıkar, geleceğin sanatçıları keşfedilirdi.
15 yıl liselerde öğretmenlik yaptım. Düzce Lisesi’nde çalışırken fen bilgileri öğretmeni olmama rağmen Türkçe öğretmeni arkadaşım Ünal Akıncılar ile birlikte Talip Apaydın’ın “Bir Yol“, Cevat Fehmi Başkut’un “Buzlar Çözülmeden“, Recep Bilginer’in “İsyancılar” adlı eserlerini hem öğrencilere hem de velilere sunmuştuk… Bu eserlerde görev alan öğrencilerimizin hepsi başarılı olmuş, çok iyi okullara gitmişlerdi, çok yönlü kişiler olarak yetişmişlerdi. Son yıllarda ne yazık ki okullarımızda böyle faaliyetler göremiyoruz.
Düzce’de görev yaparken şanslıydım. Ankara üç , İstanbul iki saat uzaklıkta idi… Ankara’da “Ankara Sanat Tiyatrosu”nun, İstanbul’da “Dostlar Tiyatrosu”nun 1970 ile 1980 yılları arasında sahneledikleri her oyunu izleme fırsatı buldum. Ankara Sanat Tiyatrosu’nun sahnelediği M. Gorki’nin “Ana”, Uğur Mumcu’nun “Sakıncalı Piyade” adlı oyunları ile Dostlar Tiyatrosu’nda Genco Erkal’ın sahnelediği “Bir Delinin Hatıra Defteri“, Nazım Hikmet’in şiirlerinden oluşan “Kurtuluş Savaşı Destanı” adlı oyunlar, unutamadıklarım arasındadır.
Ödemiş’te oturanlar, bu konuda biraz şanssızız diye düşünüyorum. Ödemiş, coğrafi olarak içte kalıyor. Amatörce bu işi yapmaya çalışan arkadaşlarımız var ama profesyonel tiyatro toplulukları, Ödemiş’e pek uğramıyorlar… Bazı sivil toplum örgütü yöneticilerimizin özel gayretleri ile zaman zaman tiyatro izleyebiliyoruz. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği yöneticisi arkadaşlarımızın sayesinde geçen hafta Müfit Can Saçıntı’nın sahnelediği “İtiraz Ediyorum” adlı tek kişilik oyunu izleme fırsatı bulduk… Oyun, bazı gazete ve televizyon haberlerinin üzerine kurulmuş bir eleştiri oyunu idi… Genel olarak kapitalist düzene yapılan itirazları dile getiriyordu. Tiyatro deyimi ile oyun, iki gün kapalı gişe oynandı. “Demek ki Ödemişliler de benim gibi tiyatroya susamışlar” diye düşündüm. Oyunun Ödemiş’e getirilmesinde emeği geçen arkadaşlarımı kutluyor, devamını diliyorum.
Toplumun aydınlanmasında Muhsin Ertuğrul hocamızın dediği gibi tiyatronun çok büyük katkısı vardır. Bu anlayış, sanatın diğer dalları için de geçerlidir. Yeter ki sanattan ve sanatçıdan korkmayalım, onları destekleyelim.
Hoşça kalın, sanatla kalın…
NOT: Bu yazı, gazetemizin 23 Ocak 2020 tarihli sayısında yer almıştır.