Tek tabanca!

Bayram öncesi Cuma günü, babamın Kaymakçı'da işlettiği dükkana gittiğimde, pazardan satın aldığı yemeklik malzemeleri gördüm. Patates,...

Haber

Bayram öncesi Cuma günü, babamın Kaymakçı’da işlettiği dükkana gittiğimde, pazardan satın aldığı yemeklik malzemeleri gördüm. Patates, soğan, patlıcan, biber vs işte.

Bamya, fasulye ve barbunyayı kaça aldığını sordum. Sırasıyla bamya 20, fasulye 20, barbunya da 40 lira idi. Bamya Ödemiş’te 30-40 lira. Bamyanın üretimi, fasulye ile barbunyadan farklı ve zahmetlidir. Üreten bilir. Bu yüzden pahalı olmasına bir anlam verebilirsiniz. Fakat fasulye ile aynı aileden ve aynı maliyetten olan barbunya neden pahalı idi?

Ben nedenini biliyordum ama bir de dükkanda çalışan Mehmet’e sordum.

Mehmet biraz düşündükten sonra, “Barbunya tek tabanca!” hocam dedi. Ve arz-talep işi…

Yani alıcı çok ama satan az idi. ‘Tek tabanca’ satıcının pazarda tek olması idi. Öyle olunca fiyatı da istediği gibi belirliyordu. Oysa fasulyede durum aynı değildi. Satıcı çok olunca işin içine rekabet giriyordu.

**

Geçtiğimiz gün bir Tv kanalında konuşan eski Ankara Belediye Başkanı Gökçek’in jelibondan bahsettiği programı izledim. Biliyorsunuz ben her okuduğuna ve her gördüğüne hemen inanın biri değilimdir. Çağ, teknoloji çağı. Her türden kesme birleştirme yapılabiliyor. Haberin mutlaka güvenilir bir kaynakta yer almasını isterim.

Gökçek hakikaten de ‘yeni bulunan’ jelibon madeninden bahsediyordu! Hatta %100 emindi.

Aynı programda domates fiyatlarından da örnekler veren Gökçek, “Nasıl oluyor da tarlada 1 lira olan domates, pazarda 15 liraya satılıyor?” diye sorduktan sonra bir kısım güçlerin hükümeti zor duruma düşürmek için fiyat artışı yaptığını iddia ediyordu.

İnsan, bu konuşmaları yapan birinin bir ülkenin başkentinde 25 yıl belediye başkanlığı yaptığını düşününce hakikaten üzülüyor. En azından ben, ‘Ankara bunu hak etmemiş!’ yorumunda bulunuyorum.

Neyse…

Bir kere domatesin tarlada 1 liraya satılması, üreticiye yazıktır ve bu rakam da doğru değildir zaten. Bu köylüye karşı yapılan ayıptır, günahtır ve yazıktır. Bakın ekonomik deyim kullanarak ‘emek sömürüsüdür’ demedim. Sömürü dersem belki birilerinin aklına Alman ekonomist Karl Marks gelir de “Efendi efendi, İbni Haldun dururken Karl Marks da kim oluyor!” linçine uğrayabilirim.

Uzatmayalım… Peki, Pazar fiyatını belirleyen nedir?

Hesaplayalım: Öncelikle üretim maliyetleridir.

İnternet ortamında bir araştırma işi yaparak domatesin 2021 tarla fiyatına baktım. Göstergelere göre domatesin Temmuz 2021 itibarı ile tarla maliyeti 4-5 lira civarında idi. Bir yılda girdi maliyetlerine gelen %300 oranındaki zamları düşündüğümüzde bugünkü tarla fiyatını siz takdir edin.

Domates pazarlara ve hallere yürüyerek gitmiyor. Ulaşım maliyeti var. Ulaşım işi ile ilgilenenlerin alacağı kar oranı var…

Demek ki neymiş? 1-Üretim maliyeti. 2- Ulaşım maliyeti. 3- Bu işten ev geçindiren üretici ve tüccarın kar oranı.

Bunların üstüne pazarda da tek tabanca olursanız…

O halde bir fiyat istikrarından söz edebilmemiz için üretimin, tarladan satışa kadar olan sürecinde bir planlama yapılması gerektiğini anlayabiliriz. Yani bakanlık, bir yılda ihtiyaç duyulan üretim ile tüketimi düzenleyebilmeli ki hem üretici hem de tüketici mağdur olmasın.

Demek ki neymiş? Mazot fiyatları önemli imiş.

Demek ki neymiş? Tohumu ithal ettiğimiz için döviz fiyatları önemli imiş.

Demek ki neymiş? Devletin bir planlama yapması gerekiyormuş.

Demek ki neymiş? Yerli tohum üretebilmek için bilime ve yatırıma önem vermek gerekiyor imiş.

Bakmadan Geçme