Sonbahar öfkesi
Sabahın ilk ışıkları vururken karşıki dağların doruklarından, ağır ağır dağılıyordu içimdeki sis perdesi. Her doğan gün...
Sabahın ilk ışıkları vururken karşıki dağların doruklarından, ağır ağır dağılıyordu içimdeki sis perdesi. Her doğan gün yeni bir umuttu yaşamak adına. Ben de bu umudu yaşama isteği ile vurdum kendimi dağlara. Sonbaharın bütün renkleri bir hüzün bulutu oluşturup etrafımı sarmıştı. Sonra da yüreğimden bu mısralar döküldü.
Dışarıda bir mevsim, dışarısı sonbahar
Yorgun yapraklar düşer ağaçlarda
Bedenden ayrılan bir gül tanesi
Ve yağmur çiser….
Toprağın kokusu,
Kucaklaşınca özlem,
kucaklaştıkça toprak.
Dışarıda bir mevsim, mavi
Unutulmuş bir çiçek; kurumaya yüz tutmuş
Güller avutur rengini, umudunu bulutlar…
İki eli kandadır oysa…
arkasından vurulmuş.
Daha bugün elini elime koyup:
Dışarıda bir mevsim, dedi. Dışarısı sonbahar…
Bir yanı özlem, avucunda kan,
Çökmüş dizlerinin üstüne,
gözler, bakar ona kaygıyla bakanlara,
anlarım bana farklı bakar,
ben hissederim ağladığını, ağlamak,
değişmek,
değiştirmek…
kudurmuş bir köpek gibi
salyalar akıyor ağzından,
yumruklarını koymuş yere… kaşları, gözleri,
ayıramıyor, yorgun oysa.
Hasreti karanlığa, karanlığı kana iki dünya.
Seçecek birini, ya kalkacak, yerle bir edecek,
Ya çöküp boyun eğecek…
Yumruklarını koymuş yere… küfür edecek,
Bağıracak şimdi! Elleri titriyor…
Bir omuzu kanıyor hala;
Ve dışarıda bir mevsim, dışarıda sonbahar…
Dur bedrettinim!!!
İsyanın zamanı değil…
Güneşe baktım sonra, dağların doruklarını çoktan aşmış, tam tepemde dikiliyordu. Sarı hüzünlerin içinden çıkıp, derin mavilere yelken açma zamanıydı şimdi. Bütün hüzünleri, incinmişlikleri bir kenara bırakıp, uzaklaşmalıydım artık.
Sizi esir eden düşüncelerinizden kurtulun. Herkes hayatının bir bölümünde incinmiş, kırılmış ve hatta talan edilmiş olabilir. Uzaklaşın incinmişliklerden yüzünüz nerede gülüyorsa, sizi kim gülümsetiyorsa orda olun…