Şiraze kayınca
Zaman insanın sabrını sınıyor bazı. Hem de ne sınamak! Öyle sen 'ben sabırlıyım' diyorsan da bir...
Zaman insanın sabrını sınıyor bazı. Hem de ne sınamak! Öyle sen “ben sabırlıyım” diyorsan da bir anda altüst oluyor bütün söylemlerin ve sana dair ezberi bozuyor. Sen fark edinceye kadar da sabır bitmiş gitmiş, seni terk etmiş oluyor haliyle…
Onlarca söz duymuşuzdur sabra ve sabredenin mükâfatına dair. Ama gel gör ki az önce de dediğim gibi öyle demler oluyor ki insan bildiğiyle amel edemiyor. Yaptığı bildiğini törpülüyor ve aşınıyor bilinen doğrulara dair ne varsa. Hani “sabır susmak değil, sessiz çığlıktır” diye bir söz var ya o iç çığlık dışa taşıveriyor bazı. Köpürüp kıyıyı döven dalgalar gibi içinden köpürdükçe bir şeylere, kabarıyor duygular, hiddet ve sonunda dövüyor sahili tüm hırsıyla. Çekilip yeniden vuruyor kızgınlığın şamarını kıyılara. İç denizindeki birikenler dil sahilinde afişe ediyor kendini. Kim bilir belki biraz sonra söylenenlerden pişmanlık duyulacaktır, belki de “İyi ki söyledim. Biriktirdiklerim boğuyordu, şimdi rahat nefes alabilirim” deyip sükûn bulacaktır yürek…
Hani sabırla helva koruk olurdu? Bazen olmayıveriyor. Ya ölçü şaşmış ya ayar tutmamış oluyor ve kaçıyor işin şirazesi. Şimdi “sabır zenginliktir” diyenleriniz de olacak muhakkak ama bazen o zenginliğin yükünü de çekemiyor yürek, buruluyor, şaşıyor rotasından. En kötüsü de hiç olmayacak sözcükleri de yanına arkadaş ederek yoluna devam ediyor. Bir kere koptu mu tutunduğu yerden, çığ gibi kopuyor, büyüyerek yol alıyor, önüne ne gelirse onları da sökün ederek…
sözcükler
yorgun yatağında
durulduğunda
yerini
suskunluğa bırakıyor…
devindikçe
kuytularda karanlık
aydınlığın
aldığı yol
şaşıyor
şaşırtıyor
bozma zamanı
bozulmasın an, anı…