Şiddetli Şiddet

Sağım solum sobelemeyen ebe. Ne tarafa dönsek şiddet. Yol ortasında ekmek bıçağıyla kadın deşenler mi, iş...

Sağım solum sobelemeyen ebe.

Ne tarafa dönsek şiddet.

Yol ortasında ekmek bıçağıyla kadın deşenler mi, iş makinesiyle eski eşinin evini başına yıkan mı ararsınız, her türlüsü var.

Şiddet sözünü anlatmak değil kastım. Şiddeti oluşturan etkenleri ve çözüm yollarını tespite çalışmak.

“Şiddet nasıl oluşur?” sorusuyla başlayalım.

Şiddet uygulayan kişi, yetersiz bir kişiliğe sahiptir. Kendini ifade etme konusunda çok ciddi sıkıntıları vardır. Günlük konuşma dilimizin ne kadar sığ olduğunu ve 150-200 sözcüğü aşmadığını herkes biliyor. Elbette ki dil ile kendini ifade edemeyen kişi, hakaret yolunu tutacak. Bunu şiddetin birinci adımı saymak gerekiyor. Hakaret yetmediğinde iş gelip küfre dayanacak. Öfke denetimi konusunda yetersiz olan kişi, bundan bir sonraki adımı da mutlaka deneyecektir. Araç kullanarak karşısındaki kişiye kendini ifade etme. Başka bir deyişle kendini kabul ettirme. İşbu noktadan sonra pek azımızın hayalini zorlayacak sokakta şiddet görüntüleri.

Şiddet; ses tonunun yükselmesiyle başlar, ölümle biter.

İnsan kendini nasıl ifade eder?

Resim, tiyatro, yontu, sinema, müzik aklıma ilk gelenler. Yazık ki ortalama nüfusu bir iki milyon olan bir şehirde bir edebiyat dergisini bulabilmeniz mümkün değil. Bunun nedenini söylemeye gerek yok, hepimiz biliyoruz. Alıcısı yok.

Nüfusu yüz binden fazla olan bir ilçede yılda iki defadan fazla tiyatroya gidebilmeniz mümkün değil.

Elbette bu konuda henüz bir düzenleme, sınırlama yok.

Bir resim ya da yontu sergisi gezebilmeniz için o ilçeye bir çılgının yolu kaç yılda bir düşer, en az on iki yıl diyeceğim ben buna.

(Mina Urgan’ın Bir Dinazorun Gezileri yapıtında Paris’i anlattığı kısım beni çok şaşırtmıştı. Bir günde yüzlerce tiyatro gösterisinin sunulduğu bir şehir.)

Sanat, hayalden alır bütün gücünü. Sanatçı, bu yüzden bir hayalcidir denilebilir. İyinin, güzelin, daha yaşanabilir bir dünyanın hayalini kuran insan. Oysa çok küçük yaşlardan itibaren sanatın pek bir işe yaramadığını düşünen büyüklerimiz, bu konuda bir budama makası gibi iş görmeye başlarlar. Çocuk resim yapacağına matematik problemi çözsün, oyun oynayacağına ödevini yapsın. Öyle de yapılır çaresiz. Ana sınıfına giden bir çocuğun resmi ile ilkokuldan mezun bir çocuğun resmini karşılaştırdığınızda yıllar boyunca yazık ki çocuğunuzun bu anlamda gerilemiş olduğunu görürsünüz.

Yıllar içinde duygu ve hayalleri törpülenen ve budanan insanlar, kendini nasıl ifade edecek?

Yanıt: Şiddetli şiddetle.

Yakın çevremizden biraz uzaklaşıp dışa açıldığımızda gördüğümüz gerçek şudur: Sanatın olmadığı yerde şiddet vardır. Geniş anlamda savaş, şiddetin en uç noktası ve en kapsamlı olanıdır. Dünya haritasına bir bakalım ve şiddetin yaşandığı yerleri birlikte işaretleyelim. Bu tersten de düşünülebilir: Barış ve sanat.

(Burada Mustafa Kemal ATATÜRK’ün bir özdeyişini anmak ve anımsatmak isterim.’Savaş zaruri olmadıkça bir cinayettir’)

Bu arada şunu da özellikle belirtmek gerekiyor: Sanatın olmadığı yerde kesinlikle bilim olmaz. Sanatçı; hayal edecek, tasarlayacak ki bilim yeşerebilsin. Bilimin olmadığı yerde teknoloji de elbette üretilemez.

Asla unutulmamalıdır ki; en son çıkan teknoloji ürünlerini kullanmak farklı, onu üretmek farklıdır.

Emek- değer dengesini işte bu noktada görmek gerekiyor. Daha çok emek, az değer.Çok emek çok değer.

Şimdi soralım.

-Yılda kaç kitap okuyoruz?

-Yılda kaç sergi geziyoruz?

-Ülkemizde en çok satan kitap kaç adet satıyor?

(Burada ülke nüfusunun seksen milyona yaklaşık olduğunu biliyoruz.)

-Neden kitapçılarda şiir kitapları bulunmuyor?

-İnternetteki her bilginin doğruluğuna koşulsuz inanmış kişiler var.

-Gazete tirajları ne durumda?

-En son kime sesimi yükselttim?

-En son kime el kaldırdım?

Soruları çoğaltmak mümkün.

Fiziksel ya da statü olarak kendini üstün sanan kişi, şiddete devam eder. Kimi ezer?Aklın yolu bir. Elbette ki daha zayıf olanı.

Erkeklerin fiziksel üstünlüğünü bu noktada kabul etmek gerekiyor. Erkek kadını, kadın çocuğu, çocuk da daha zayıf bir çocuğu ya da bir hayvanı, bir bitkiyi ezecektir.

İnsan, ne ekerse onu biçiyor. Acı biber fidesi dikip “Neden bu biberlerden domates olmuyor?” diye hayıflanmamak gerek.

Sevgi, barış ve dostlukla…

Bakmadan Geçme