ŞERBETÇİ
Selanik olmamız nedeniyle bağımız bahçemiz tarlamız toprağımız hiç olmadı yaşamımız adeta yörük hayatı gibi göçebe ve...
Selanik olmamız nedeniyle bağımız bahçemiz tarlamız toprağımız hiç olmadı; yaşamımız adeta yörük hayatı gibi göçebe ve günlüktü babam pazarlarda köfte dondurma tatlı sübiye boza ve babasını mesleği olan şerbet satardı. Ve daha sonraları bende dedemin ve babamın yaptığı mesleğe atılarak şerbetçilik yapmaya başladım. Babamın pazarlardaki lakabı şerbetçi ömer usta idi. Benide keza babam gibi yörede şerbetçi adnan olarak bilirler. O dönemlerde ikramlar meyvelerden yapılmış şerbetlerdi günümüzde evimize dükkanımıza gelen misafirlerimize çay ve kahve ikram ediyoruz. İşte şimdi sizleri 1864 doğumlu babası da izmirde şerbetçi olan kadri ustayı tanıtmaya çalışacağım.
1864 doğumlu Kadri Usta, kendisi de şerbetçi olan babası İbrahim Efendi’den şerbet ve sübye yapmanın inceliklerini öğrenmiş ve babasının yanından ayrıldıktan sonra başta ayva, şeftali, karadut, nar, muşmula, kavun, kızılcık, mandalina, turunç, portakal, muz, çilek, Frenk üzümü ve dağ yemişi olmak üzere yaptığı şerbetlerle İzmirlilerin beğenisini kazanmıştı. Şerbetleri çok tutulan Kadri Usta’nın şerbetini yapmadığı meyve kalmamış, kendisi yalnızca kiraz ve karpuzdan şerbet yapmadığını söylemiştir. Yaşadığı yıllarda yalnızca İzmir’de değil, İstanbul’da da onun kadar çeşitli şerbet yapan bir usta olmamıştır..
İzmir’deki şerbet satış fiyatı zamanın belediyesi tarafından bir metelikten, yarım meteliğe indirilince, Kadri Usta bu işe kızar ve 1897 yılında İzmir’i terk ederek İstanbul’a yerleşir. Yanına aldığı on kadar çalışanını kendi geliştirdiği büyük boyutlu, âlemlerle, zincirlerle süslü güğümüyle donatır. Eminönü ve Sirkeci civarında çalışır. İstanbullular, ihtişamıyla dikkat çeken bu şerbetçi güğümüyle ilk kez İzmirli Kadri Usta aracılığıyla tanışır. Bu güğüm diğer şerbetçilere de ilham vermiş ve o tarihlerde “İzmirkâri” diye adlandırılan güğüm, İstanbul şerbetçileri arasında bu tarihten sonra yaygınlaşmıştır..
Kadri Usta’nın günün birinde Sirkeci’de büyük bir kalabalığa rastlaması meslek hayatının önemli bir aşamasına kapı aralar. Bu kalabalık, Yunanistan sınırına gönderilen askerlerdir. Birden yakındaki mola taşının üstüne bir hoca çıkar ve askerlere dua etmeye başlar. Meydandaki herkes duygulanır ve ağlar.. Kadri Usta birkaç gün sonra Mısır Çarşısı’nda bu hoca efendiye rastlar ve göğsünde dördüncü rütbeden bir nişan görür. o nişanın, izlediği dua olayından sonra padişah tarafından gönderildiğini öğrenince kararını verir. Cepheye giden askerlere ve Yıldız Hastanesi’ne getirilen yaralılara hayır olarak şerbet yapıp dağıtacaktır. Yanına on yardımcı alan Kadri usta hemen hazırlıklara başlar. O gösterişli güğümlerinden yaptırır, çıraklarını güzelce süsler ve boy sırasına koyarak Yıldız Sarayı’na getirir. Gazilere portakal şerbeti dağıtmak istediğini söylediği saray yaverleri kendisinden kuşkulanarak fırka merkezindeki paşaya götürürler. Kadri usta orada da “Her Cuma günü gazilere şerbet dağıtmaya kararlı” olduğunu tekrarlar. Kendisini beş saat beklettikten saraydan izin gelir. Üstelik Sultan Abdülhamid, bu şerbet alayını görmek de istemiştir. Kadri Usta çalışanlarının üstlerine başlarına çeki düzen verdikten sonra padişahın baktığı pencerenin önünden geçer. Sonunda hastanedeki doktorlarca da onaylanan şerbetler tam beş ay boyunca her Cuma günü ve her seferinde 1280 bardak olamak üzere gazilere dağıtılır. Kadri usta 11. hafta sonunda Sanayi Madalyası, 20. hafta sonunda da Yunan Harbi Madalyası ile ödüllendirilir. Sarayın bir seyyar satıcıya madalya vermesinin belki de yegâne örneğidir bu.
Bu hadiseden 1-2 yıl sonra İstanbul yangınlarından birinde Kadri Usta’nın evi yanar. Tanınmış bir kişi olarak belediyeden umduğu yardımı göremeyince hayal kırıklığı içinde İstanbul’u terk ederek İzmir’e döner.