Sarı çizgiler ve kaldırım işgalleri
İşgaller ve hak gaspları, sanıyorum dünya var olalıdan beri tartışma konusudur. İnsan Hakları Dernekleri'nin ilgi alanına...
İşgaller ve hak gaspları, sanıyorum dünya var olalıdan beri tartışma konusudur. İnsan Hakları Dernekleri’nin ilgi alanına giren işgal ve hak gaspları konusunda türlü düzenlemeler yapıp yasalar çıkaran devletler, ne yazık ki bu konuda etkin bir sonuç alabilmiş değiller.
Açıkçası yapanın yanına kar kalıyor…
**
Ülkemizin doğusu yine karışmaya, çatışma ve insan ölümlerinin haberleri gelmeye başladı. Bir süredir duruma hakim olan ‘mola’ hali bana göre sanal bir kabul etme durumundan öte değildi.
Yani, tarafların birbirini kollaması durumu söz konusu idi diyebiliriz…
Gönlümüz; huzurlu, herkesin birbirine hoşgörü ile baktığı, emeğin hor görülmediği bir ülke ve dünya ama malum bunu istemek yetmiyor; çaba göstermek ve güç olmak gerekiyor.
İnsanımız sadece sonuçlar ve görüntülerle ilgilendiği için bu konularda kalem oynatmak da bizim gibi yerel konuların ağırlıkta olduğu bir gazetede yazan devlet memurları için kolay olmuyor…
“Küçük insanlar kişileri, orta insanlar olayları, büyük insanlar da fikirleri tartışır” sözünü duymuşsunuzdur.
Kim söylemiş bilemiyorum ama iyi söylemiş…
Sel geliyor, önüne kattığını devirip canlar yaktığında doğal dengenin rant uğruna bozulduğundan bahsetmeye başlıyoruz…
Soma’da 301 kişi hayatını kaybedince taşeron sistemini ve iş güvenliğini tartışıyoruz…
İstanbul Okmeydanı’nda biri vurulduğunda, ‘acaba bu bir provokasyon mu; asıl amaç Okmeydanı’nı kentsel ranta teslim mi etmek istiyorlar?” sorularına dikkat kesiliyoruz…
Lice’de bayrak indirildiğinde ‘çözüm süreci’ tartışmalarında yeniden başa dönüyoruz…
(Bayrak indirmek gibi ‘sonuç’ olabilecek kışkırtıcı ve provokatif bir eylemi kınıyorum)
Yani olaylara, doğurduğu sonuçlara dikkat kesiliyor, olayları hazırlayan nedenler üzerinde gerektiği kadar durmuyoruz…
Sonuçlar üzerinden çıkarımlarda bulunmak belki de işimize geliyor da hazırlayan nedenleri pas geçiyoruz!
“Kahrolsun” ve “lanetliyoruz” ile başlayan veya biten cümlelerimiz birbiri ardına çıkıyor ağzımızdan ama öncesinde yapılan konuyla ilgili tartışmaları duymazlıktan geliyor veya “Aman canım benim işim değil!” diyerek sıyrılmayı meziyet sayıyoruz…
**
Biz dönelim, kendi çöplüğümüzdeki sorunları konuşmaya…
Geçtiğimiz belediye meclis toplantısında kaldırım işgalleri ve sarı çizgi projesi tartışma konusu olmuş. Tartışmaları yerinde izleyemedim ama gazete sayfalarından takip edebildiğim kadarı ile birçok kişi ve yetkili bu işgallerden rahatsız ama gelin görün ki somut olarak bir çözüm üretilemiyor.
Özellikle Cumartesi günleri, kimi esnafların kaldırımı tamamen işgal etmesi, yoldan geçen vatandaşlara broşür uzatması, hatta kaldırımda yürüyenlerin üstüne ısıtma ve ütüleme cihazları tutarak onları buharı ile rahatsız etmesi, dikkati çeken hak ihlallerinin başında geliyor.
Ödemiş gibi il olmaya aday, dışarıdan turist çeken; tarihi, turistik ve doğal güzellikleri ile ilgi görmeye başlayan bir kentin bu tür ihlalleri dikkate alması gerekirken yerel yöneticilerin de sorumluluk üstlenmesi gerekiyor.
Kaldırım işgalleri, öncelikli olarak indir bindir yapan esnafa sabah-akşam işkence çektirirken vatandaşın da güvenli yürümesine engel olmaktadır.
Bence bu işin sarısı kırmızısı olmamalı bu işkenceye son verdirilmeli ve kaldırımlar yayalara ait olmalıdır.
Bunun yanında köşebaşlarını tutan tekerlekli veya tekerleksiz büfelere de çeki düzen verilmeli ve yayalar kaldırımı kullanırken yola inmek veya zig-zag çizmek zorunda kalmamalıdır.
**
Hak gasplarının küçüğü büyüğü yoktur.
Bir zamanlar bir cumhurbaşkanımız, ‘Anayasayı bir kez delmekle bir şey olmaz” demişti.
Bu bir zihniyetti ve biz bu yanlışı sağlıklı şekilde değerlendirememiştik.
Yanlış’a yanlış, eğriye de eğri demek zorundayız…
Ben vatandaş olarak yaşadığım kentte kaldırımların yayalara ait olmasını istiyorum…
İhlallere ve hak gasplarına, büyük küçük demeden karşı çıkmalıyız…
Sorunlara zamanında müdahale etmeli, 40-50 yıl sonra nereye varabileceğini kestirebilmeliyiz…
Geçtiğimiz hafta sonu, güzel bir şiir dinletisi ile andığımız Türkçe’nin büyük ozanı Nazım Hikmet, “Ben yanmasam sen yanmasan biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” diyor bir şiirinde…
Kimse yanmak istemiyor…
Herkes “Başkası yansın ben aradan sıyrılayım” derdinde…
Dünyaca ünlü Alman şairi, oyun yazarı ve tiyatro yönetmeni Bertolt Brecht de “Ya Hep Beraber Ya Hiç Birimiz” adlı şiirinde “kurtulmak yok tek başına yumruktan ve zincirden / ya hep beraber ya da hiç birimiz” diyor.
Yorum sizin…
Not: Bu yazı 10 Haziran 2014 tarihli Küçükmenderes gazetesinde yayınlanmıştır