SAMİMİ HİZMET
'Kah giderim meyhaneye dem çekerim aşk için, Kah giderim medreseye hu derim Hak için…' Keyif benim...
‘Kah giderim meyhaneye dem çekerim aşk için,
Kah giderim medreseye hu derim Hak için…’
Keyif benim değil mi? Aaa sen meyhaneye de mi gittin? Gittim ya hem orada kimleri gördüm kimleri… Cumhurbaşkanımızın tam bir devlet adamına yakışır ifadesiyle söylersem ‘Ulaannn meğer hepiniz oradaymışsınız…’
….Samimiyete davet…
Geçen akşam eve dönerken bir ağabeyimizle ayaküstü sohbet etme şansımız oldu. “Emeklerimiz boşuna gitti” dedi.
“Üzülme, hiçbir zaman samimiyetle verilen emekler boşuna gitmez” dedim. Balık-Halık ilişkisi… İyiliği at denize, balık bilmezse Halık bilir…
Elbette bazen kolumuz kanadımız yıkılıyor. Her an Şam şekeri, Polyanna böceği olamıyor olabiliriz. Siz de ümitle ümitsizlik arasında gidip gelmelerde iseniz sizi bir yere götüreceğim, benimle gelir misin? “Seninle her yere gelirim, sen iste yeter ki” mi diyorsunuz, “Nereye gideceksen defol, ufaktan topukla” mı diyorsunuz bakemm?
Yunus Emre, söylendiği üzere uzun seneler odun taşıyarak, odunun dahi düzgün olanını seçerek dört dörtlük bir hizmette bulunmuş. Lakin bir gün “Eee” demiş, “Bunca yıldır hizmet ettim, bu dergaha odunun dahi eğrisini getirmedim de ne oldu? Arkamı sıvazlayan, halimi soran, gözyaşımı silen mi oldu? Daha ötesi insan yerine acaba konuldum mu?” diye kendi kendine kurmuş da kurmuş, içi içini yemiş. Öyle bir çaresizlikle bunalmış ki bir gece içinde vücudunda göz göz yaralar açılmış, sızılarından uyuyamamış.
Almış başını çıkmış dergahtan, yüreğinde bedeninde ayrı ıstıraplarla… Vücudundaki yaralar da epey canını yakıyormuş. Bitkinlikle atmış kendini bir ulu çınarın kollarına, yapayalnızlığı çaresizliği ile hemhal oladursun uzaktan gelen seslere kulak kesilmiş.
İki derviş sohbet ediyormuş. Sohbetlerine katılıp bir an olsun kafasını dağıtmak istemiş. Meğer iki derviş aralarında bir bahse tutuşmuşlar. Kim daha güçlü nefesle dua edip duası kabul olacak diye…
Peş peşe ikisi dua etmişler. İlkinin ettiği duada donanımlı bir sofra ikincisinde daha da harika bir sofra gökten inmiş. İki derviş birbirine bakmışlar. Dualarının kabul olduğunu görünce çok sevinmişler. Aralarına katılan garip Yunus’a da “Sen de bir dua et derviş” dediklerinde “Siz kimin adına, hürmetine dua ettiyseniz onun yüzü suyu hürmetine ben de Allah’tan niyaz ediyorum” demiş. Bu sefer inen sofra muazzammış. Yunus şaşkınlıkla sormuş, “Siz kim adına dua ettiniz?” dediğinde dervişler, “Az ötede Taptuk’un dergahında garipler garibi bir derviş Yunus Emre varmış, onun yüzü suyu hürmetine istedik” sözü üzerine bizim Yunus’un başından kaynar sular dökülmüş.
Utanmış mahvolmuş. “Demek bunca yıldır emeklerim boşuna gitmemiş, garip değilmişim, meğer bir sahibim varmış” diyerek gözyaşları içinde dergahın eşiğine kendini bırakmış. “Kimsesizlerin kimsesi olan yalnız sensin Allah’ım, halim perişanlığım sana ayandır, beni affet” diye için için yalvarmış.
Sabah olduğunda mürşid-i kamil Taptuk Efendi, “Bizim Yunus hoş geldin, sen bize biz sana aitiz. Gönlün yıkılmasın kırılmasın, dervişlik kolaylık mı dersin!” demiş.
Samimiyete dayalı emekler hizmetler zayi olmaz, boşa gitmez. Yeter ki kul hakkı almayalım.
Huzurla, ümitle, sevgiyle…