Roger Garaudy
Kendi ifadesiyle bir elinde İncil, diğer elinde Das Kapital ile İslâm'a geldi ve Müslüman oldu… İncil,...
Kendi ifadesiyle bir elinde İncil, diğer elinde Das Kapital ile İslâm’a geldi ve Müslüman oldu…
İncil, Hz. İsa’ya gönderilen fakat Hristiyanlarca otantikliğini kaybetmiş bir kutsal kitap…
Das Kapital ise, komünizmin kurucusu Alman filozof Karl Marks’ın bir eseri…
Roger Garaudy, Fransız Komünist Partisinin Sekreteri ve önemli bir üyesi iken İncil ve Das Kapital sonrası aradığı, özlemini duyduğu sosyal adalet sistemini Kur’ân’da bulur…
Kendisine bir İstanbul ziyaretinde sorarlar:
“Bir zamanlar Katolik bir Hristiyandınız ve devamında Marks’ın bütün fikirlerini yeni baştan tedvin edecek derecede bir komünist oldunuz… Şimdi ise Müslüman oldunuz?”
O da şöyle der:
“Ben Katolik’tim. Amerika’ya tahsile gittim. O zaman tekelci sermaye sahipleri(tröstler) ve karteller, tonlarca buğdayı yakıyorlardı, tonlarca sütü de döküyorlardı. Bu eylemi sadece bütün piyasayı kendi tekellerinde tutmak (monopol) için yapıyorlardı. Bu acımasızlığa, bu merhametsizliğe içimden isyan geldi. Bu isyan beni komünizme sürükledi… Baktım ki komünizm de ruhsuzdu ve vicdanlar kurutuyordu… Onun için Katoliklik ile arasında bir köprü kurayım, böylece komünizme bir maneviyat vereyim dedim. Baktım bu da olmadı… Ortada kaldım…
Bu başkaldırışım sebebiyle hakkımda “vur emri” çıkarıldı. Tam vurulacakken bir asker kaçmama göz yumdu, ben de kaçtım…
Sosyolog olduğum için merak ettim, bu asker beni niye bıraktı diye. Sonra gittim buldum onu…
Hakkımda vur emri olduğu halde niye beni bıraktığını sorunca, bana bir Müslüman olduğunu, beni niçin öldüreceklerini bilmediğinden bir suça ortak olmamak için kaçmama göz yumduğunu söyledi…
O zamana kadar ben İslâm’ı bir aşiret/kabile dini zannediyordum. İslâm’ı araştırmaya, Kur’ân okumaya ve Hz. Peygamber’in hayatını okumaya başladım… Bir iktisatçı olduğum için ilk olarak iktisat/ekonomi hakkında ne diyor ona baktım…
İslâm’da faize nasıl bakıyor diye merak ettim, çünkü komünizmde faiz yasaklanıyor…
Hz. Bilal’in bir hatırası içimi ferahlattı… Hz. Bilal, Hz. Peygamber’e bir hurma götürür… Hz. Peygamber hurmaya bakar:
‘Ey Bilâl, bu hurmayı nereden aldın?’ diye sorunca o da:
‘Bizde eski hurma vardı. Size ikram etmek için ondan iki ölçek vererek iyi olandan bir ölçek satın aldık.’ deyince Hz. Peygamber:
‘Eyvah! Bu faizin ta kendisi, sakın öyle yapma!’ buyurarak ona bir yol gösterir:
‘Şayet iyi hurma satın almak istersen, elindekini önce sat; sonra onun parasıyla iyi hurmayı satın al.’ buyurur.( Müslim, Müsâkât, 96)
Baktım ki Hz. Peygamber faize en ufak bir taviz bile vermedi… Bu örnek beni bütün İslâm’ı araştırmaya yönlendirdi…
Derken karşıma Ebû Hanîfe’nin olağanüstü hukukçuluğu karşıma çıktı… O nasıl bir hukuk abidesi ve değeri! O, bana yol gösterdi.
Fakat bugün şunu söyleyeyim ki, maalesef İslâm dünyası Ebû Hanîfe gibi dünya çapındaki bir hukukçuyu tanımıyor. Siz, İslâm’ın özü ile o özden yola çıkarak günün koşullarına göre üretilmiş yorumları ve çözümleri birbirine karıştırıyorsunuz… Siz sağlamsınız, fakat kendinizi hasta zannediyorsunuz. Siz hasta olan Batı’yı taklit ediyorsunuz. Hiç sağlam insan, hastayı taklit eder mi? …” diye cevap verir…
Kur’ân hakkında da şöyle der: “Dünyada her fikir, her söz elli yüz sene içinde eskiyip değerini yitirmeye mahkûmdur. Bunun tek istisnası Kur’ân’dır. Eskimediği gibi her geçen gün daha anlaşılır hale gelmekte, adeta gençleşmektedir.”
Bugün Müslümanlar İslâm’ın özünü yakalamak yerine, özü ıskalayan Müslümanlara bakarak dini yorgunluğa düşüyor… Birbirlerini dinden ediyor…