Rakı muhabbeti!

Gelenek ve görenek mi dediniz? “Öteden beri yapılagelen şeyler, alışkanlıklar.” “Geçmişle olan bağlantı.” “Bir şeyi, başka...

Gelenek ve görenek mi dediniz?

“Öteden beri yapılagelen şeyler, alışkanlıklar.”

“Geçmişle olan bağlantı.”

“Bir şeyi, başka türlüsünü, daha kolayını, daha işe yararını ya da yararlısını düşünmeksizin, atalardan dedelerden görülegeldiği gibi yapma alışkanlığı.”

“Uyulması için herhangi bir yaptırım bulunmayan ya da yaptırımı çok yumuşak olan davranış.”

Kısaca: “Görgü ve terbiye”

Gelenek ve görenek tanımı içinde yüzlerce hatta binlerce davranış biçimi sayabiliriz.

Biliyorsunuz; iletişim aracı olarak kullandığımız ‘dil’, canlı bir varlıktır. Kelimeler; doğar, büyür ve kaybolabilir. Anlamları değişebilir. Yani kullanılmamak üzere ölebilir.

Bilenleriniz vardır belki veya daha önce de yazmış olabilirim. Osmanlı padişahı Sultan Selim’in ön adı yani lakabı ‘yavuz’dur. Yavuz kelimesi, günümüzde iyi huylu olarak bilinir. Hoşlandığımız veya sevdiğimiz biri için “Çok yavuz biridir” deriz.

Fakat gelin görün ki yavuz kelimesinin eski anlamı ‘kötü’ dür. Eskiden ‘kötü’ anlamı taşıyan kelime, bugün ‘güçlü, çetin, keskin, sert, yiğit ve mert’ gibi anlama bürünmüş.

Atasözlerimizden bir iki örnek verelim:

“Yavuz hırsız, ev sahibini bastırır.” Anlamı şöyle: “Suçlu kişi, şarlatan ve edepsizse zarar verdiği kimseyi susturur, suçunu ona yükler.”

“Yavuz at, yemini artırır.” Bunun da anlamı şu: “İşini iyi yürüten kimse, bunun ödülünü görür.”

Uzatmayalım. Söylenti odur ki Sultan Selim’e ‘Yavuz’ ön adını koyan, Osmanlı’daki Alevi toplumudur.

Hatırlarsanız konu, İstanbul Boğazı’na yapılan köprüye isim verme sırasında da gündeme gelmişti.

İslam’da farklı yorum ve eyleme sahip Alevi toplumu da bu isme itiraz ederek ‘daha kapsayıcı’ bir isim bulunması gerektiğini ifade etmişlerdi.

Sultan Selim’in tarihte ‘Alevi katliamı’ ile anıldığını tarih kitapları yazar. Tarihçiler, bilgilerin doğruluğunu dönemin önemli devlet adamlarından İdris-i Bitlisi tarafından yazılan Selim Şahnâme eserine dayandırırlar. Kaynaklar, eserde 40 bin Alevi’nin katledildiği belirtilirken Osmanlı’nın resmi kaynakları arasında kabul edilen eserle ilgili farklı görüşün varlığını da kaydederler.

Dil, kültürün taşıyıcısıdır. Tarih, yazının bulunuşu ile başlar. Bu da günümüzden 6000 yıl kadar önceye gider. Milat ise farklıdır. Milat, takvimin sıfır noktasıdır. O da Hıristiyanların peygamberi Hazreti İsa’nın doğduğu haftadır. Neden Hazreti İsa! Çünkü dünyanın kullandığı bugünkü çağdaş takvime son halini veren, Hıristiyan papazlar olmuştur.

Gelenek görenek dedik, Hazreti İsa’ya geldik.

Dil, kültür ve gelenekler; donuk ve değişmez değildir. Aksine, yaşayan ve değişip dönüşün varlıklardır.

Alın size yakın zamandan örnekler:

Dünya, Covid salgını ile karşılaştığından beri ne çok davranışımız değişmeye başladı. Düğünler, cenaze törenleri… Misafirlikler…

Bundan 20-30 yıl öncesine kadar el öpme konusunda yapılan tartışmaları anımsayın. Kimileri karşısındaki kendinden küçük bile olsa el öptürmeye bayılır, kimileri elini öptürmemek için elini sımsıkı saklardı. Hatta gençler, bu göreneği ‘anlamsız’ bir davranış olarak görürlerdi.

Başka örnekler de verebiliriz. Hatırlayın İsmet Paşa’nın oğlu Erdal İnönü’yü… Omza alınmamak için nerede ise yere otururdu…

Düşünün; daha geçtiğimiz yıla kadar mezarlıktaki cenaze törenlerinde kuyruklar oluşur, tek tek el sıkışarak başsağlığı dilenirdi. Şimdi cenazeler, anca 10-15 kişi ile toprağa veriliyor.

Günümüzden 2500 yıl önce yaşamış Efesli Yunan filozof Heraklitos, “Her şey değişir. Değişmeyen tek şey değişimdir” dememiş mi!

Değişime ve dönüşüme kapalı kalmamanız dileğiyle…

Rakıya gelirsek. Facebook’ta rakı paylaşımı yapanlar arkadaşlar da okur belki diye attım bu başlığı…

Kalın sağlıcakla…

Bakmadan Geçme