PERSONA NON GRATA…

Devletlerarası ilişkilerde 'Persona non grata' istenmeyen kişi anlamına gelir. Bir devlet, ülkesinde görev yapan yabancı bir...

Devletlerarası ilişkilerde “Persona non grata” istenmeyen kişi anlamına gelir. Bir devlet, ülkesinde görev yapan yabancı bir diplomatın veya siyasi dokunulmazlığı olan kişinin suç işlediğine inanırsa, siyasi dokunulmazlık hakkı sayesinde tutuklama ve kovuşturmadan korunan kişiyi “istenmeyen kişi” ilan eder. Diplomasi dilinde bu en ağır kınama biçimidir. İstenmeyen kişiyi kimse muhatap almaz, Ülkesi de geri çağırmak zorunda kalır.

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı’nın uçağının inişine izin verilmemesi gibi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın da “istenmeyen kişi” ilan edilerek zorla sınır dışı edilmesi, diplomatik açıdan skandaldır. Türkiye’nin uluslararası alanda onuru kırılmıştır.

Diplomaside bir adım ötesini görmek ve ona göre adım atmak gerekmektedir. Devlet yöneticileri bunu iyi hesaplayıp ona göre hamlelerini yapmalıdırlar. Mevcut yasal düzenlemeler ortada iken, Dışişleri Bakanı’nın uçağına iniş izni verilmemişken Almaya sınırından arabayla Hollanda’ya girmeye çalışmak akıllıca bir iş olmamıştır.

Yapılan bu hatalı hamle; Türk bakanının istenmeyen kişi ilan edilmesine neden oluğu gibi, Hollanda’da yaşayan Türk vatandaşlarının coplanmasına, yerlerde sürüklenmesine, köpeklere ısırtılmasına da neden olmuştur.

Bazı kaynaklarca iddia edildiği gibi, bu eylem 16 Nisan’da yapılacak referandumda oylarımızı birkaç puan arttırır düşüncesi ile bilerek yapıldı ise büyük ayıptır. Çünkü hiçbir oy; ülkemizin onuru ve orada yaşayan Türk vatandaşlarımızın sağlığından daha önemli değildir.

16 Nisan’da ülkemiz mevcut anayasamızın 18 maddesinde değişiklik teklifini oylamak üzere referanduma gidiyor. Oylamada evet çıkarsa bildiğiniz gibi; Gazi Meclis’in yetkileri azalacak, Başbakanlık kalkacak, ülke tek başına Cumhurbaşkanı tarafından yönetecektir. Yine Cumhurbaşkanı; bakanları, yardımcılarını Meclis dışından seçebileceği gibi, çıkaracağı kanun hükmünde kararnamelerle ülkeyi tek başına yönetecek, Anayasa Mahkemesi’nin ve Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin tamamını doğrudan veya dolaylı olarak belirleyebilecektir.

Vatandaşlarımız sandık başına giderek evet veya hayır şeklinde oy kullanacaklardır. İradesini Evet veya Hayır biçiminde özgürce ortaya koymak, her Türk vatandaşının anayasal hakkıdır. Bu yarış siyasi partiler arasında eşit koşullarda yapılmalıdır. Hepimizin ortak değeri olan devlete bağlı kurumlar, kişiler yapılan çalışmalarda taraf olmamalıdırlar. Siyasi partiler karşısında tarafsız olması gereken başta Cumhurbaşkanı; devletin uçağı ile parasıyla, personeli ile evet kampanyası yürütmemelidir.

Hayır oyu verecek vatandaşlara “PKK’lı, FETÖ’cü TERÖRİST” dememelidir. Muhalefet partilerinin başkan ve yöneticilerini aşağılayan konuşmalar yapmamalıdır. Çünkü yürürlükte olan anayasamıza göre Cumhurbaşkanı, Cumhur’un, halkın başkanıdır. Bir siyasi partinin genel başkanı değildir. Sebebi ne olursa olsun toplumu bu kadar germenin, bölmenin kimseye bir yararı yoktur.

Ayrıca, Avrupa Birliği ülkelerinin yöneticilerine Faşist, Nazi suçlaması yapmak da doğru değildir. Avrupa ülkeleri, Hitler faşizminden çok acı çektiği için onlara Nazi demek hakaretlerin en büyüğüdür. Bu nedenle Avrupa Birliği ülkelerinde Hitler’in düşüncelerini savunan Nazi partisi kurmak yasaktır. Yüksek mahkeme kararlarına göre “faşizm bir insanlık suçudur”.

Tüm komşularımızla kavgalı olduğumuz böyle bir ortamda; Avrupa Birliği ülkelerini de karşımıza almanın bir yararı yoktur. Avrupa ve diğer komşularımızla ilişkilerimiz ülke yararları doğrultusunda yeniden gözden geçirilmelidir, Beğenelim ya da beğenmeyelim, Avrupa ülkelerinin oturmuş bir demokrasi ve insan hakları kültürü vardır. O ülkelerde çok sayıda vatandaşımız yaşamaktadır. Ekonomik ilişkilerimiz vardır. Yurt içinde ve dışında barışçıl bir politika izlenmelidir.

Bakmadan Geçme