PENCERENDE KAL

Penceren kirliyse ne kadar bakarsan bak net göremezsin. Her ne kadar göz bedenin penceresidir desek de,...

Penceren kirliyse ne kadar bakarsan bak net göremezsin.

Her ne kadar göz bedenin penceresidir desek de, düşüncedir dışarı baktıran ve görüşü netleştiren. Ne düşünüyorsa zihin onu görüyor göz. Ne demleniyorsa yürekte onu geçiriyor akıl süzgecinden. Ona göre açıyor pencerelerini dış dünyaya.

Haliyle düşünceler temizlenmeden değişmiyor görüntüler. “Herkes kalbinin renginde yaşar hayatı ve herkes, kalbinin rengini bulaştırır etrafındakilere” diyor Farit Farjad. Kalp neye göre renk alır, neye göre boyar etrafını? Varın onu da siz düşünün…

Kalıntıları üzerinde yükseliyor insan. Yükseldikçe yüceltiyor kendini, büyütüyor egosunu. Durup da aşağıya hiç bakmadığı için attığı en küçük bir adımda düşebileceğinin farkında bile olamayabiliyor. Galiba silmeyince pencereleri sisli puslu görüntü değişmiyor, berraklaşmıyor… Berraklaşmayınca da doğru göremiyor, doğru değerlendiremiyor, doğru yorumlayamıyor. Felsefe yapmıyoruz elbette, doğru gördüklerimizi yorumlamaya çalışıyoruz hayata dair. Ama çoğu zaman çatışıyoruz düşünsel olarak insanlarla. İnsanlar kendi doğrularından prim vermek istemiyorlar. Siz hoş, alçakgönüllü davranıp, hoşgörüyle yaklaşınca sırtınıza basıp yükseklere çıkmaya çabalıyorlar. Sonra da burunlarının ucunu bile göremeyen acayip bir tavra bürünüyorlar. Sıradan olup çıkıyorlar haliyle. Bunun farkında bile olamıyorlar ne yazık ki. Değişen dünyada, değişime ayak uydurmaya çalışarak avunup gidiyorlar kendi doğruları ve gerçekleri içinde. Gerçeklikleri içinde, gerçeklere uzak, kendi minvallerinde dünyayı yaşıyorlar, her neyse…

Her insanın olduğu gibi her mevsimin, her zamanın da bir rengi var kendince. Bu aralar mevsimin rengi gri, füme, kara… Günün üzerinden hiç kalkmayacakmış gibi duran ağır bir tortu gibi renk. Günün vakti ilerledikçe baskısı artıyor renklerin. Kademe kademe ilerliyor böğrüne doğru şehrin. Önce zirvelerde, sonra yamaçlarda ardından düzlüklere doğru salıyor kendini. Mevsimin ritmine uydurmuş gibi kendini, salınıyor tabiatın üzerinde. Sanki bir hayal perdesinin içinde salınıyor şehir. Uyanmak için bulutların yaşını bekliyor. “Sana kırgınım diyor” mevsime kaybolmaktan korkan şehir. Renklerini geri vermesi için gözünü rüzgâra dikiyor. Silip süpürmesi için üzerindeki örtüyü. Nafile bekleyiş… Karardıkça kararıyor renkler, yırtılıyor sanki gök. Çakan şimşeğin ışıltısıyla aydınlanıyor bir an yeryüzü sonra dönüyor kendi içine…

duygu pazarı

rengarenk

gönüllere şenlik

alan var mı?

satıyorum

satıyorum

sattım…

rengarenk

dur!

duyguları satın alamazsın

onları yaşarsın

anda kal

sende kal…

Bakmadan Geçme