Özgener'den 'ekonomi politikaları' yorumu: 100 yıl önceki kadar akıllı olmalıyız!
Prof. Dr. Mehmet Hüseyin Bilgin, İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, HAK-İŞ Konfederasyonu Genel...
Prof. Dr. Mehmet Hüseyin Bilgin, İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, HAK-İŞ Konfederasyonu Genel Başkanı Mahmut Arslan, Türkiye Genç İş İnsanları Konfederasyonu Genel Başkanı Sayın Erkan Güral İktisat Kongresi Türkiye Yüzyılı Türkiye Ekonomisi oturumu kapsamında konuşma yaptı.
İZTO Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, İktisat kongresi tarihinde alınan kararlardan söz ederek; “Bundan 100 sene önce dünya savaşından ve İstiklal Harbinden çıkan ülkemiz, Cumhuriyeti kurmanın eşiğinde katılımcı bir ruhla en başta iktisadi düzeni ele alır. İzmir’de toplanan Türkiye İktisat Kongresinde dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen büyükelçiler ile Anadolu’nun dört bir yanından çıkıp gelen çiftçiler, işçiler, sanayiciler, tüccarlar burada bir araya gelir. Yeni Türkiye’nin ekonomi politikalarının ana hatları İzmir İktisat Kongresi’nde belirlenir. Mustafa Kemal Atatürk, ulusal egemenliğin iktisadi egemenlik ile güçlendirileceğini vurgular. Ulusal egemenliğin, güçlü iktisadiyat ile olacağını anlatır. Yüz yıl önce İzmir’deki İktisat Kongresi’nde kayda geçirilen İktisat esaslarının işlevi de işte budur; yani geleceğin inşasıdır. Zaten dile getirilen taleplerin pek çoğu da izleyen yıllarda hayata geçirilmiştir. İşte bu noktada, bugün Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılının yol haritası da, buradaki değerli katılımcıların katkılarıyla hazırlanabilecektir. İzmir sadece istiklal harbinin zafere ulaştığı yer olmakla kalmamıştır. Aynı zamanda ekonomik bağımsızlığının da temellerinin atıldığı, tarihe yön vermiş gazi ve güzide bir şehir olarak tarihteki yerini almıştır. Cumhuriyetimiz kurulma arifesindeyken düzenlenen İzmir İktisat Kongresi, ülkemizin iktisadi mücadelesinin de simgesi haline gelmiştir. Milletimizin Gazi Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde cephedeki destansı mücadeleleriyle elde ettiği bağımsızlığını, iktisadi bağımsızlıkla da perçinleyen tarihi bir adım olmuştur. Milli Mücadele yıllarında Misak-ı Milli nasıl ki milletimize bir yön tayin etmişse, İzmir İktisat Kongresi’nde alınan Misak-ı İktisadi kararları da, yeni Türkiye’ye bir istikamet tayin etmiştir. Burada alınan kararlar, günümüzde de yol gösterici niteliktedir.
Mesela bu kararlardan öne çıkanlar şunlardı:
-Milli sanayi teşvik edilmeli, öncelikle milli kaynaklar değerlendirilmelidir.
-Yatırımcılara kredi verilerek özel teşebbüs desteklenmeli, bu amaçla bir banka kurulmalıdır.
-Yabancı tekelleşmelere ve imtiyazlara son verilmeli, milli sanayinin teşviki sağlanmalıdır.
-Küçük zanaatkarlıktan büyük işletmelere geçilmeli ve teknik eğitim geliştirilmelidir.
-Gümrük tarifeleri milli sanayinin kalkınma ihtiyaçlarına göre düzenlenmeli, yerli mallar karada ve denizde ucuz tarifeyle taşınmalıdır.
-Yabancı sermaye, kanunlarımıza riayet etmek şartıyla gelebilecektir.
Alınan bu kararlar, 1913-23 arasında 10 sene aralıksız savaşlarda yıpranmış ve bitap düşmüş milletimizin,onca sıkıntıya rağmen iktisadi alanda da boyun eğmez iradesinin ve azminin ne kadar yüksek olduğunun açık bir göstergesidir. Ayrıca, 100 yıl önce alınan bu kararların bugün hala geçerliliğini koruması da son derece etkileyici” diye konuştu.
‘GİRİŞİMCİ BİR TOPLUMA SAHİBİZ’
Dünya tarihinde dönüm noktasında olunduğunu söyleyen Özgener değerlendirmelerde bulundu. Özgener, “Dünya tarihinde yeni bir dönüm noktasındayız. Önce tüm dünyayı etkileyen yıkıcı ve küresel bir salgın yaşadık. Sonrasında Rusya’nın Ukrayna saldırısı, enerji arzındaki yapının değişmesi ihtiyacını ortaya çıkardı. İklim değişikliğinin yıkıcı etkileriyle birlikte yeşil dönüşüm gündemin ilk sırasına yükseldi. Teknolojideki ilerleme toplumda ve ekonomide hızlı bir dijital dönüşüm süreci başlattı. Bizde tüm bu sınamaların dışında kalamayız ve değişime adapte olmak zorundayız. Evet, geçtiğimiz asır çeşitli zorluklarla karşılaştık ama hepsinin üstesinden geldik. Sadece son 30 yılda 6 büyük küresel ve yerel ekonomik kriz ile hain bir darbe girişimi yaşadık. Ama yolumuza devam ettik. Dolayısıyla günlük çalkantılara takılıp, resmin bütününü kaçırmamak gerekir. Girişimci bir topluma ve dinamik bir özel sektöre sahibiz. Esnek yapımız ve yeni ortamlara adapte olma özelliğimiz çabuk toparlanmamızı sağlıyor. İşte bu çerçeveden bakınca her zorluğa rağmen gelişen, dönüşen dinamik bir ülke görüyorum. Son 20 senenin 19’unda (yani 2009 küresel krizi hariç) büyüyen ekonomi görüyorum. Düşük teknolojili ve tarım ağırlıklı bir yapıdan, orta-üst teknolojiyi yakaladığımızı ve sanayi ülkesine dönüştüğümüzü görüyorum. Almanya’nın iki asırda yakaladığı şehirleşme oranını iki nesilde yakalayan bir millet görüyorum. Dün birkaç büyük kentle sınırlıyken, bugün Anadolu’ya yayılmış bir sanayi görüyorum. İtalya ile Çin arasında en büyük sanayi üretim kapasitesini kurmuş, en büyük sanayi ürünü ihracatını yapan, girişimci bir ülke görüyorum. Pek çok üründe, otomotiv, beyaz eşya, hazır giyim gibi Avrupa’nın ana tedarikçisi haline gelmiş, turizm ve uluslararası müteahhitlikte dünyada ilk sıralara yükselmiş bir başarı hikâyesi görüyorum. Kamu ve özel sektör işbirliğiyle savunma sanayinde kat edilen büyük mesafeyi, yerlilik oranının yüzde 20’den 80’e çıkışını, insansız hava araçlarımızı, gemilerimizi ve uçaklarımızı görüyorum. 60 yıllık hayalimizi gerçeğe dönüştüren elektrikli yerli ve milli otomobilimizi, TOGG’u görüyorum. İşte bu yüzden ülkemizin geleceğinden umutluyum” dedi.
‘RİSKLERİ GÖZ ARDI ETMEMELİYİZ’
Türk ekonomisinin durumu hakkında değerlendirme yapan Özgener, “Ülkemizin geleceğinden umutluyum demiştim, tabii ki riskleri de göz ardı etmemeliyiz. Şu an dünya genelinde üretimle ve dağıtımıyla ilgili sorunlar var. Hem Avrupa ülkeleri ve hem Amerika, farklı tedarik alternatifleri arıyor. Türkiye coğrafi yakınlığı ve hızlı tedarik kapasitesiyle burada öne çıkıyor. Bunu da sanayi üretim verilerinde ve ihracat hacminde görüyoruz. Sanayi ve ihracatta pandemi öncesi seviyelerin üzerine çıktık. Kritik virajları aştık. Ama önümüzde, inişli-çıkışlı uzun ve zor bir yolculuk var. Temkinli ama kararlı bir şekilde ilerlemeyi sürdürmeliyiz. Risklere değil, fırsatları ön plana çıkaracak adımlara odaklanmalıyız. Yapısal reformlara devam ederek risk algısını düşürmeli ve bu yeni döneme uyum sağlamalıyız. Nüfus yapımız, üretim kapasitemiz, merkezi konumumuzla, büyüme potansiyeli en yüksek gelişmekte olan ülkelerden biriyiz. İş dünyası olarak verimlilik ve maliyet kontrolünü öne çıkarmalıyız. Dış ticarette ekseni genişletmeli ve yeterince aktif olamadığımız Amerika, Afrika, Güneydoğu Asya gibi bölgelere odaklanmalıyız. Kur, faiz ve likidite risklerini doğru yönetmeliyiz. Yeşil ve dijital dönüşüme doğru hazırlıklara başlamalıyız. Küresel değişimle uyumlu yeni işler ya da eski işlere yeni biçimler bulmalıyız. Sonra da yeni kurulan dünyada kendimize bir yer tanımlayacağız ve yerimizi alacağız. Bunu vakıa ile kavga ederek değil, uyum sağlayarak yapabiliriz. Türkiye için de, yeni bir büyüme, millete yeni bir zenginleşme stratejisi saptayacağız. Çünkü ülkemiz hala küresel değer zincirlerine yeterince eklemlenemedi. Yabancı sermaye, Türkiye’yi bir ihracat üssü olarak yaygın bir biçimde kullanmadı. Buraya gelenlerin pek çoğu, yalnızca bizim için üretim yapmak üzere geldi. Türkiye, içinden enerji hatları geçen ülke olabildi, ama içinden değer zinciri yeterince geçen ülke olamadı. Demek ki hem bir sanayi ve hem de yabancı yatırım stratejisi belirlenmeli. Ayrıca Türkiye’de hem ihracat, hem de ithalat yapan firmalar, toplamın yalnızca yüzde 5’i kadar. Ama mesela Malezya’da, bu oran yüzde 18, Polonya’da bile yüzde 11. Bu rakamlar firmalarımızın ağırlıkla nasıl içe kapanık olduğuna işaret ediyor. Tüm bu nedenlerle yeni bir dışa açılma hamlesine de ihtiyacımız var. Çağın gerisinde kalmamak, Avrupa pazarımızı rakiplerimize kaptırmamak için, ikiz dönüşümü, yani dijital ve yeşil dönüşümleri başlatıp bitirmeye ihtiyaç var. Yeşil mutabakat çerçevesinde küresel değer zincirlerinin yeniden biçimlenecek olması bizlere bir büyük imkân seti sunuyor. Avrupa Birliği ile ortak gelecek tahayyülü alanı da süratle genişliyor enerjiden mal tedariğine kadar yeni işbirliği imkânları doğuyor. Eski sorular ve eski tartışmaların yerini, yeni imkanlar alanına bırakıyor, özellikle de Rusya-Ukrayna savaşından beri. Tedarik zincirlerinin kısalması kadar güvenliği ve tedarikin hangi ülkeden yapıldığı da önemli hale geliyor. Türkiye, başka ülkelerin tedarik zincirlerinde bir yer edinmesinin kendi tedarik zincirinin güvenliği ile yakından alakalı olduğuna bundan böyle daha fazla dikkat etmek durumunda. Yine bugüne kadar ciddi bir biçimde ele almadığımız “döngüsel ekonomi” hadisesini, kent madenciliği konusunu da gündeme almanın zamanı geldi. Özellikle kent madenciliğini sanayinin tedarik zincirinde nasıl önemli kılabiliriz konusuna odaklanmak durumundayız. Şubat ayındaki depremle birlikte mekânsal planlamanın da önemi arttı. Sanayimizi tek bölgeye dayalı olmaktan çıkartmalıyız. Orta ve Batı Anadolu ikinci Marmara Bölgesi olmak için gereken fiziki ve beşeri altyapıya sahip. Bunun için de mekâna dayalı bir planlama anlayışı yapmamız gerekiyor. Mesela Ankara’dan Mersin’e inen otoyolun etrafında yeni sanayi bölgeleri kurmak için gereken altyapı mevcut. Bu yeni sanayi bölgesinin dışarıya çıkış noktası ise Mersin Limanı olacak. Peki, Anadolu’da ikinci bir Marmara kurabilir miyiz? Evet. 1980’den sonra Türkiye’de sanayi büyük metropollerin dışına taştı. Anadolu’da pek çok yeni sanayi, OSB ve ihracat merkezi ortaya çıktı. Yani bu da yapılabilir” diye konuştu.
Türkiye’nin geniş imkanlara sahip olduğunu da belirten Başkan Özgener, “Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına küresel, bölgesel ve yerel yeniden yapılanma gereğinin dayattığı bir dizi ihtiyaçla giriyoruz. Sermaye yoğun bir iktisadi dönüşüm süreciyle karşı karşıyayız ve bundan dolayı da daha fazla yatırıma ve bunun için de sermayeye ve mali kaynağa ihtiyacımız var. Yüzyıl önceki kadar akıllı olup küresel önceliklerin getirdiği imkânları sonuna kadar kullanabiliriz. Türkiye’yi yeniden biçimlenen küresel değer zincirleri haritasının merkezine yerleştirme fırsatını yakalayabiliriz. Yani Türkiye doğru yerde durursa, doğru kararları alırsa kazanacağı geniş bir imkânlar seti var” sözlerini belirtti.
(M.T.)
Haber Merkezi