ÖZDERE GÜNLÜĞÜ-3

Savaşın başlangıcı DÜNYA BARIŞ GÜNÜ(!) / 1 Eylül Salı Bugün, 2. Dünya Paylaşım Savaşı’nın başlangıcı ama...

Savaşın başlangıcı DÜNYA BARIŞ GÜNÜ(!) / 1 Eylül Salı

Bugün, 2. Dünya Paylaşım Savaşı’nın başlangıcı ama ne yazık ki DÜNYA BARIŞ GÜNÜ olarak kutlanıyor yıllardır. Aslında bitiş tarihi olan 14 Ağustos olmalı. Böyle zıt bir durumu ben kabullenemiyorum. Bugün aklıma Hitler’in uydurma bir bahaneyle Polonya’ya saldırması ve savaşı tek yanlı olarak başlatması geliyor. 14 Ağustos olsaydı, ABD’nin emperyalist emelleri için ilk kez atom bombasını kullanması, Japonların anca dize getirilişi ile mücadele gücü aklıma gelecekti. Dilim döndüğü kadar anlatmaya çalışıyorum…

Kiraz kurtuldu: Ödemiş’in doğu ucundaki Kiraz (Keles), düşman işgalinden kurtuldu 98 yıl önce! Kutlu olsun bu güzel gün… Kooperatif örgütlülüğünün üst düzeyde olduğu Kiraz’ın yeni kurulan Veteriner Fakültesi ile daha da hızlı gelişeceğine inanıyorum. 2014’ten beri Belediye Başkanı Saliha Özçınar yönetiminde güzel haberlerle aklımda yer ediyor…

Beydağ kurtuldu / 2 Eylül Çarşamba

Ödemiş’in en doğu ucunda yeni yeni gelişen Beydağ, düşman işgalinden kurtuldu 98 yıl önce! Kutlu olsun bu güzel gün… İzmir Valisi Yavuz Selim Köşger’e Beydağ Belediyesi’nce “Hemşehrilik Beratı” sunulması iyi olmuş. 1990’lı yıllarda Beydağ Kaymakam Vekilliği yapmış Sayın Köşger. Başkan Yılmazlar, düzenlenmesi süren 1200’lü yıllardan kaldığı sanılan ve bugün tek burcu ayakta duran binlerce yıllık Beydağ Kalesi’ni de gezdirmiş.

Suriyeli kaçkınlar! 7 genç. Taşı sıksa suyunu çıkarır. Açılır kapanır sandalyelerini açtı. Hemen önümüzdeler. Eşim Safire, öğrenci olup olmadıklarını soracaktı. Ben caydırdım. Bizden sanıyordum. Meğer kulak misafiri olmuş, Suriyeli olduklarını öğrenmiş. Tam da arabaya binerken söyledi. Gecikmiştik. Soramadı. Önceden bilseydim engellemezdim! Denize girdiler. Sonra kuma yattılar. Birbirlerini kuma gömdüler. Şemsiye almadılar. Evde iki kişiye bulaşmış salgın. Eve göndermişler. Hastanede yer yokmuş. Bunların taşıyıcı olup olmadığı belli değil! Savaş kaçkını bunlar. Bizim topraklarımızda yiyip içip keyif yapıyorlar. Devlet, sağlık giderlerini karşılıyor. Her ay maaş veriyor. Besliyor. Elin kaçkınına kendi yurttaşımızdan daha çok değer veriyoruz. BU NE TEZATTIR! BU NE AYMAZLIKTIR! BİTSİN ARTIK…

Ödemiş kurtuldu / 3 Eylül Perşembe

“Emperyalizmin uşağı Yunanlıları kovup özgürlüğümüze kavuştuğu kurtuluş günüdür memleketim Ödemiş’in 98 yıl önce bugün. Kutlu olsun bu güzel gün…”

Ödemişimizin İLK Youtube kanalı “TV9 İzmir”de yönetmen Büşra Boyar‘ın kentten derlediği görüntülerini üstteki cümleler eşliğinde paylaştım dostlarımla. Ayten Alpman’ın “Memleketim” şarkısı eşlik ediyordu görüntülere. Kaç kez izlediğimi hatırlayamıyorum. Güne bu güzelliklere başladım/k.

Üzüm çekirdeği ezmesi / 4 Eylül Cuma Üzüm çekirdeğinin özü (extract); insan vücudundaki serbest radikallerde savaşıp kanser hücresi oluşumunu ve yaşlanmayı önlüyor. Harika bir antioksidan kaynağı. Vücudu zehirlerden arındırarak temizler. Kan dolaşımını hızlandırır, rahatlatır. Kan damarlarını güçlendirir. İltihap söktürücüdür. Gözlerin daha sağlıklı görmesini sağlar. Bağışıklığı arttırır. Komşumuz, kendi şarabını yapıyor. Çekirdeklerinden bize de verdi. Önce bir güzel 2-3 kez yıkadık. Sadece çekirdekleri kaldı. Kuruttuk. Ardından öğüttük. Öğütülmüş ezmeyi kuruttuk. İkinci kez yine öğüttük. Sonra onu da kuruttuk. Kahve gibi oldu. Kokulu ve kahverengi. Şimdi bu üzüm çekirdeği ezmesini yoğurt, bal vb. her türlü yiyeceğe karıştırarak tüketeceğiz. Onlar yıllardır kullanırmış. Diğer iki komşumuza da verdiler. Onlara da tarif ettik, yaptılar.

Çarliston biberli çökelek / 5 Eylül Cumartesi Etlicene çarliston biber alınır. Ortasından yarıyı geçecek biçimde ayrılır. Çekirdekleri temizlenir. Tuzsuz çökelek alınır. Ailenizin büyüklüğüne göre bir cam kavanoz yıkanır, kurulanır. Sonra bir sıra çökelek, bir sıra çarliston biber döşenir. Ağzı sıkıca kapanır. Ya derin dondurucuya ya da serin gölgeye konur. Beklenir bir süre. Biberlerin tadı ile çökeleğin tadı birbirine karışır. Biberler pişer. Dibi sulanır. Rengi yeşilin koyusu olur. Yiyeceğiniz zaman üzerine kekik serpilir. Zeytinyağı dolandırılır. Sabah kahvaltısında tüketilir. Yapanlara yarasın. Bu tarifi komşumuz 75 yaşındaki Üsküp göçmeni Tomris teyzeden aldım. Yeni tat arayanlara sunulur.

İncir reçeli / 6 Eylül Pazar Mis gibi kokar. İncir, lap olmadan sertken toplanır. Eldiven giyilir çünkü incirin beyaz sütü yapışkandır, çıkmak bilmez. İncirlerin başları kesilir. Birkaç kez gövdesine bıçağın ucu batırılır. İki ya da üç kez incir suda pişirilir. Rengi matlaşır. Su hafif yoğunlaşır. Bir yandan şerbet hazırlanır. Sonra hazırlanan reçel şerbetine konur ve biraz kaynatılır. Şerbet kıvama gelinceye, incirler yavaş yavaş içine şerbeti buyur edinceye kadar sürer. Sonra ateşten indirilir ve soğutulur. İncirler şerbette beklerken o bıçak batırılan yerlerden içine şerbet dolar, biraz şişer. Artık incir reçelini kavanozlara koyabilirsiniz. Afiyet olsun! Güz ve kış kahvaltılarında incirin o mis gibi kendine has kokusunu duyarak tüketin!

Küpler / 7 Eylül Pazartesi Sizi yapan usta yok artık! Yaşamıyor ama siz, dimdik ayaktasınız. Gerçi artık içinize yağ, buğday, arpa, un konmuyor. Saksıda sardunya koymuşlar içinize. Rahatsınız. Bakın hem de serin deniz meltemi teninizi okşuyor. Palmiyeye yaslanmışsınız. Yanınıza geldim. Sevgiyle, emek veren ustanın hünerli ellerine dokunurcasına teninize dokundum. Okşadım. Saygımı sundum ustanıza. Onurlandırdım. Emek gibisi var mı?

Kızılderili Günaydın’ı:“Yaşamak için güzel bir gün” / 8 Eylül Salı Kızılderililerin meşhur sözüdür belki bilirsiniz:”Yaşamak için güzel bir gün” diyerek her sabah çadırdan çıkarak güne başlarlar. Yıl 365 gün. Bu sözü duyan beyazlar, Kızılderililerin güneşte, karda yağmurda ve güzel havada aynı sözü söylemeleri gariplerine gider ve bir gün Kızılderililere sorarlar. Hadi güzel havaları anladık ama “Her gün de güzel gün olmaz ki” diye karşı çıkarlar. Kızılderililer gülerek “YAŞAMAK İSTEYEN KİŞİ İÇİN HER GÜN GÜZEL BİR GÜNDÜR” derler. Hepimiz için söylenmiş sanki!

Özdere’de coşkuyla kutladık! / 9 Eylül Çarşamba Dünden sakal tıraşımı oldum 9 EYLÜL törenimiz/bayramımız için. Eşimle bazı örnek cümleler kurduk dün. Sabahı zor ettik heyecandan. Kafamda günün önemini verecek cümleler cirit attı gece boyunca. Sabah ilk işim, bir kağıda şu cümleleri yazmak oldu:”Değerli Özdereliler… Bugün 9 EYLÜL! 98 yıl önce bugün yokluk ve yoksunluklar içinde verilen var oluş mücadelemizin, Kurtuluş Savaşımızın zaferle taçlandığı, bizi boğmak, yok etmek isteyen YEDİ DÜVELİ Ege Denizi’ne döktüğümüz gün! Kutlu ve mutlu olsun hepimize! Ulu Önder Atatürk, silah arkadaşları, şehitlerimiz ve yaşayan gazilerimiz anısına bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum. DİKKAT!” Komşumuz Kamil ve Nesrin öğretmenlerimiz, kapımızın önünde bir dirhem iki çekirdek giysileri ve güzel düzenlenmiş bir demet çiçekle bizi bekliyordu. Hemen tören yerine vardık. 30 Ağustos’taki gibi herkes en temiz giysilerini giymişti. Gölgede oturmuş soluklanıyordu. Çevre Derneği Başkanımız Hüseyin Yetim, mikrofonu bana verdi. Saat 10’a yakın Özderelilerden demetlerini Atatürk anıtına bırakmalarını istedim. Ardından yukarıdaki cümlemi kağıttan okudum. Katılan herkes, fiziksel mesafeyi korudu, maskesini taktı. Saygı duruşunun ardından birlikte İstiklal Marşı’mızı söyledik. Sonunu başta 10. Yıl Marşı olmak üzere diğer benzeri marşlarla getirdik. Atamızın dediği gibi İzmir, “Bütün cihan işitsin ki efendiler, artık İzmir hiçbir kirli ayağın üzerine basamayacağı kutsal bir topraktır.” Katılanlar olarak salt İzmir değil, tüm vatan toprağını aynı azmi ve kararlılıkla savunacağımıza olan inançla, güvenle tören yerinden yarım saat sonra ayrıldık.

Beni iyileştiren doktorumun mesajı: Prof. Dr. İbrahim Ethem Geçim, beni sağlığıma kavuşturan, her an minnet duyduğum/duyacağım doktorum. Ankara İbn-i Sina Hastanesi’nden. Geçen yıl Mart ortalarında ağır bir ameliyat geçirdim. Şimdi iyiyim. Neden kendisini tanıtıyorum? Bugünkü Özdere 9 Eylül kutlamamızın görüntülerini paylaştık kendisiyle. Beni bu halimle de görsün ve bizim mutluluğumuzu kendi de duysun istedik. İşte yanıtı:

“Bu duyduklarıma ne kadar sevindiğimi tahmin edemezsiniz.

Karlofça’da başlayan Osmanlı toprak kaybı ve yıkım sürecinin artık durduğu ve bizlerde Jön Türklerden beridir satırlarda sevda halinde bir hayal olarak kalan yurt simgesinin yeniden ete kemiğe büründüğü gündür 9 EYLÜL.

İngiltere’de asistan olduğum dönemde Suriye iken doğduğu topraklar sonradan İsrail olunca İngiltere’ye sığınmış bir Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) emekli üyesi ile sık sık sohbet eder, o günlerin yazılmayan tarihini duymaya çalışırdım.

Benim şimdiki yaşlarımda olan bu Rana Hanımın bir sözünü unutamam:”Eğer babamın cenazesin gömecek kadar bize ait bir yurdumuz olsaydı asla bu yapılanları göze almaz, yani teröre bulaşmazdık” demişti.

Bize reva görülen manda ve himayenin denize döküldüğü bu günü doya doya kutlayın. Sevgi ile…”

Bu anısını Nazım Hikmet’in şu dizeleriyle sonlandırmış:

“Sen 9 Eylül dersin iki kelime,

Ben değişen yazgı anlarım, özgürlük anlarım, bağımsızlık anlarım.

Sen İzmir dersin iki heceyle, ben sevinçten ağlarım.

Sen 9 Eylül dersin iki kelime,

Ben onurlu bir halk anlarım, rüzgarın çevirdiği sayfa anlarım.

Sen İzmir dersin iki hece,

Ben saygıyla ayağa kalkarım.”

Eşim Safire ile ortak şu cümlelerle karşılık verdik:“Tarihe tanıklık etmiş kişilerle karşılaşmanız ve anılarınızı paylaşmanız bizi mutlu etti. Nazım’ın dizeleriyle taçlandırdığınız uygularınız bize güç, güven veriyor. İyi ki varsınız… En içten saygı ve sevgilerimizle…”

Bakmadan Geçme