Oku-ma-ya-ca-ğım!

Türkçede 'okumak' sözcüğünün başka sözcüklerde olduğu gibi gerçek, mecaz ve yan anlamları vardır. Gerçek anlamı şudur:...

Haber

Türkçede ‘okumak’ sözcüğünün başka sözcüklerde olduğu gibi gerçek, mecaz ve yan anlamları vardır. Gerçek anlamı şudur: ‘Bir yazıyı meydana getiren harf ve işaretlere bakıp bunları sesli bir şekilde dillendirmek’

Ama ‘şifre okumak’ veya ‘bela okumak’ dersek anlam farklı bir yere gider.

Okumak, ‘sövmek’ anlamında da kullanılır…

‘Türkü okumak’ da bambaşka bir şeydir.

Okumak eyleminin hemen akla gelmeyen ‘Bir yere çağırmak, davet etmek, okuntu göndermek’ anlamı da vardır. ‘Düğüne okumak’ gibi…

Arapçada da okumak eyleminin karşılığının ‘ikra’ olduğu söylenir.

Dil uzmanları, Arapçayı anlamak için Sami dilleri içinde yer alan eski İbraniceyi, Aramiceyi ve Akadcayı bilmek gerektiğini söylerler. Kur’an ve İslam’ı daha iyi anlamak için de Tevrat ve İncil’i iyi bilmek gerektiği söylenir.

Bu çerçevede bazı dil uzmanları, Kur’an’ın ilk ayeti olarak bilinen ‘Oku’ sözcüğünün kitap okumak anlamında değil, ‘çağırmak’ anlamında yazıldığını söylerler.

**

Bildiğiniz gibi korona virüsü salgını nedeniyle okullarımız, yaklaşık iki yıl kapalı kaldı. Uzaktan eğitim adı verilen bilgisayar üstünden eğitimle salgın dönemini atlatmaya çalıştık… Hiçbir şey, yüz yüze eğitimin yerini tutamaz. Yüz yüze eğitim, tabii ki her şey değildir ama önemlidir.

Açılacak mı yoksa yeniden kapanacak mı derken nihayet okullarımız açıldı. Bazı olumsuz gelişmeleri duyuyoruz ama önlemler alındığı sürece ben, okulların açık kalmasından yanayım fakat alınan önlemler, 35-40 kişilik sınıflarda nasıl sağlıklı uygulanabilir bilemiyorum.

**

Benim eğitim alanım, Türk Dili ve Edebiyatı. Türk Dili ve Edebiyatı dersinin dört temeli vardır. Bu dört temel, matematikte toplama, çıkarma, çarpma ve bölmedir. Türk Dili ve Edebiyatı’nda da okuma, yazma, dinleme ve anlatmadır. Biz lise öğretmenleri, birinci sınıfa yeni gelen öğrencilerden bu dört temel işlemin doğru bir şekilde uygulanmasını bekleriz. Eğer bu dört işlemden biri eksik ise mutlaka diğerlerinde de eksiklik vardır. Okuyamıyorsa yazamıyordur. Dinlemiyorsa anlatamıyordur.

Ben, dil eğitiminin Türkiye’de yanlış yapıldığını hep söylüyorum.  Dil eğitimi derken bunun içine yabancı dil de girer.

Türkiye’de dil eğitimi, gramer yani yazım kuralları üstünden yürütür ki bana göre çok yanlıştır. Dil eğitimi, dinleme ve konuşma üstünden yürütülmelidir. Öğrenci dinlemeli, dinlerken beynine aldığı sözcük, cümle ve kuralları daha sonra kullanmalıdır. Aynı, yeni doğan bir çocuğun iki yıl içinde konuşmayı sökmesi gibi.

**

Uzatmayalım… Öğretmen, dersini sınıf düzeyine göre işler, anlatır. Sınıfın bilgi düzeyi düşükse ‘hazır bulunuşluğu’ belirler ve ona göre yıllık plan hazırlar, hazırlamalıdır.

Eğer bir sınıfta öğrencilerin çoğu, hâlâ ilkokul 1-2 düzendeki çocukların okuma düzeyinde ise yapılacak en önemli iş, onların okuma yeteneklerini geliştirmektir…

“Hadi yavrum, sen devam et” dediğinde bir lise öğrencisi “Öğretmenim ben okumak istemiyorum, okumayacağım” hatta biraz daha diklenip “Okumayacağım!” diyorsa üstünde düşünmemiz gerekiyor. “Biz nerede hata yapıyoruz?” sorusunun yanıtını aramak zorundayız…

Üzülerek söylüyorum ki böyle çok öğrencimiz var…

Bakmadan Geçme