• Haberler
  • Gündem
  • ÖDEMİŞ ÖĞRETMENEVİ'NDE AKŞAM GEVREĞİ BULUŞMALARI BAŞLADI

ÖDEMİŞ ÖĞRETMENEVİ'NDE AKŞAM GEVREĞİ BULUŞMALARI BAŞLADI

Ödemiş Ögretmenevi’nde, Akşam Gevreği Buluşmaları'nın ilk etkinliğinde Ödemiş'in renkli simalarından Eski İl Genel Meclis Üyesi ve...

Ödemiş Ögretmenevi’nde, Akşam Gevreği Buluşmaları’nın ilk etkinliğinde Ödemiş’in renkli simalarından Eski İl Genel Meclis Üyesi ve Küçükmenderes Gazetesi Köşe Yazarı Adnan Saygılıer yer aldı.

Gecenin açılış konuşmasını ve söyleyişinin modaratörlüğünü gerçekleştiren Ödemiş Öğretmenevi Müdürü Mahmut Altay “ Ödemiş Ögretmenevi’nde, Akşam Gevreği Buluşmaları’nın ilk programında Adnan Saygıler ağabeyimizi konuk ettik. Önümüzdeki haftalarda farklı isimleri burada Ödemişlilerle buluşturmaya devam edeceğiz. Etkinliğimizin ilk konuşmacısı Adnan Saygılıer’e ve değerli misafirlerimize teşekkürlerimizi sunarız. Her hafta Salı akşamları saat 20.30’da Akşam Gevreği Buluşmaları’na bekliyoruz” dedi.

Adnan Saygılıer, Ödemiş Öğretmenevinde düzenlenen söyleşide anılarını ve hatıralarını anlattı.

  Eski İl Genel Meclis Üyesi Adnan Saygıler “ Benim hayatım esnaflık yaparak geçti “

Adnan Saygılıer, “1950 doğumluyum. Esnaf bir ailenin çocuğuyum ve benim de hayatım esnaflık yaparak geçti. Neydi o, 1960’lı çocukluk yılları, o zamanki yaşam biçimi.

Annem rahmetli, İş Bankası’nın arkasında bulunan Demirciler Çarşısından eşeklerle satılan odunları satın alır; evimizde çamaşır yıkanacak gün avluya büyük kazanlar kurardı. Kazanların içerisine kül atılarak su doldurulurdu. Saç ayağının üstüne konan kazanlardaki su, odun yakılarak ısıtılır ve zeytinyağı sabunu ile teneke leğenlerde çamaşırlar yıkanırdı. O yıllarda çamaşır makinasını filmlerde görürdük.

Eski Bayramlar Neydi o günler.

İstiklal Okulu’nun önünde bulunan kumpir pazarında, ağaçtan ve beden gücüyle döndürülen dolaplar kurulur; çocuklar dolaplara binerek “çabası çabası!” diye bir-iki tur fazla dönmek için bağırırlardı.

Kayık şeklindeki salıncaklara binerdik. Cumartesi günü kurulan büyük pazarda, İnönü Mahallesi Muhtarı Uzun Yusuf’un oğlu Muhittin; topraktan yapılmış en az 100 litre su alan küpler içine tenekeden yapılmış haşlamalık denilen buzunu koyarak soğuttuğu suyu, bardağı beş kuruştan satardı. Bu Ödemiş pazarının değişik yerlerinde de vardı. Sırtlarında güğümlerle su satanlar olurdu.

Tel Cambazları

Emniyet Müdürlüğü binası ve Türk Hava Kurumu’nun arkasında bulunan, yıkılan belediye binasını bulunduğu yere tel cambazları gelirdi. Cambazlar, telin üzerinde çeşitli gösteriler yaparlardı. Hükümet binasının bulunduğu yerde güzel bir park vardı. Çukur Park denilen bu parkın bahçesindeki havuzun üzerine sahne kurulur; yerel sanatçılar şarkılar söylerdi.

Kağnıdan Hastaneye Yol

Çocuktum… Aile ekonomisine katkı sağlamak için ailemle birlikte tütün işçiliği yapardım. Tütün zahmetli bir iştir. Önce fide, sonra tarlaya dikim, çapalama aşaması ve yetiştirdikten sonra, gece serinliğinde yaprakları kırarak dizme ve kurutma süreci ile sona erer.

Çocukluğumun 15 yaş evresinde, öğleden sonra sıcak bir günde, tütünleri iğne ile iplere dizerken; gıcır gıcır öten mandaların çektiği, içerisinde inşaat malzemesi bulunan kağnı arabaları çok dikkatimi çekmişti. Çünkü sıradan bir kağnı korteji değildi bu. Önlerinde Türk bayrakları, arkalarında davul zurnalar eşliğinde, halkın şaşkın ve coşkulu bakışları arasında ilerliyorlardı. Merak uyandıran bu durumu anne ve babama sordum. Annem ve babam mutlu bir ses tonuyla Ödemiş’te yapılacak olan devlet hastanesinin temel atma hazırlıkları yapıldığını, gözleri parlayarak söylediler. Çünkü hastane hemen evimizin yanında yapılacaktı.

Ben de çok sevinmiştim. Elimdeki tütün iğnesini bırakmadan koşarak inşaat alanına girdim. Oradaki davul zurna eşliğindeki o coşkuyu yüreğimde hissederek yaşadım ve çok mutlu oldum. Hastane inşaatının hemen biteceğini düşünüyordum, ama kazın ayağı öyle değilmiş. İnşaatın tamamlanması için herkesin seferber olması gerekiyormuş.

10 kuruş Hastane için’ Sinema biletleri, hastane için katkı payı içerecekti. İzmir-Ödemiş arası çalışan otobüslere yine katkı için 10 kuruş ilave paralar ödeniyordu. Gel zaman git zaman halk arasın- da, “10 kuruş hastane, 10 kuruş hastane” ifadeleri ile espriler yapılmaya başlandı ve has- tanenin isminin 10 kuruş Hastanesi’ olması talep ediliyordu.

Birçok gençle çalıştım

Ödemiş ve çevresinde bulunan ilçe pazarlarında baharat, dondurma ve kar helvası satıyordum ve bu pazarlarda öğrenci kardeşlerim de bana yardım ediyorlar; okul harçlıklarını çıkarıyorlardı.

1960 yılından bu yana pazarcılık yaptığımdan, birçok gençle çalıştım. Bu çalıştığım gençler doktor, mühendis, öğretmen, polis, subay, astsubay, veteriner, banka müdürü, esnaf, işçi oldular.

Bazılarının simaları değiştiğinden tanıyamıyorum. Kendilerini tanıdıkça o günler aklıma geldiğinde gözlerim dolu dolu oluyor. O gençlerimiz, öğrencilik yıllarındaki saygıdan daha fazla bana saygı gösterdikleri için beni çok duygulandırıyor. Elbette yaşım ilerlese de çalışmayı seviyorum; ancak babamın son günlerinde söylediği gibi “İtaat var takat yok”; yani iş yapmak istiyorum, ama yoruluyorum. Evet, ben çok yoruluyorum. Çünkü iki evlat dört torun sahibiyim artık.

Siyaset hayatım

Günlerden Pazar’dı ve ben İzmir pazarında idim. Dokuza doğru partiye geldiğimde parti çok kalabalıktı. Emin Öztürk ilçe başkanlığından istifa edecekti ve basın açıklaması yapıyordu.

Mehmet Eriş Belediye Başkan Adayı olarak ilan edildiğinden, belediye meclisi ve il genel meclisi listelerini onun ekibi belirledi. Ben ve Talat Ünsal Il Genel Meclisi adaylığı için seçilecek sıralarda olamadık. Seçim Kurulu’na giderek adaylıktan istifa ettik. Seçimlere girildi. AK Parti’den, Mahmut Badem belediye başkanı oldu. Emin Öztürk, bir süre partiden uzak kalsa da daha sonra Deniz Baykal tekrar İlçe Başkanlığı’na Emin Öztürk’ü atadı. 2009 yılındaki yerel seçimlerde ilçe başkanı yine Emin Öztürk idi. Adaylar, önseçim olmadan, ilçenin onayı ile seçilecekti. Emin Öztürk; Erol Soyuer,

Necati Tatlı ve beni İl Genel Meclis Üyesi gösterdi. Belediye başkan adayımız Bekir Keskin’di. Hepimiz seçilmişliğin verdiği sorumluluk doğrultusunda çok güzel çalıştık. Bekir Keskin, hakikaten proje adamıydı. Zaman çabuk geçiyordu, beş yıl geçti. Yıl 2014…Yerel seçimin vakti gelmişti. Bu yerel seçimlerde, Büyükşehir yasası yürürlüğe girdiği için, İl Genel

Meclisi kapatılmıştı. Ben, İl Genel Meclisi üyeliğinden sonra, bir dönem de belediye meclisinde görev yapmak istiyordum. CHP’de yine önseçim yoktu. İlçe başkanı Hikmet Güriş’e ve Belediye Başkanı Bekir Keskin’e aday olmayı düşündüğümü söyleyip, bana destek vermelerini rica ettim. Herkes de tamam dedi. Ben de Ziraat Bankası’na başvuru paramı yatırarak, başvurumu İlçe Başkanlığı’na verdim. Kendimin listede olacağını düşünüyordum. Listeler hazırlanmış ve açıklanmıştı. Eczacı Erol Soyuer’in eczanesine gittiğimde, eczacı kalfası Mehmet Soğancı, “Abi listeler açıklandı ben 16. sıradayım, Erol Bey birinci sırada, sen listede yoksun” demesin mi? Bir müddet yerimde hiç konuşmadan durduğumu hatırlıyorum. O seçimde Belediye başkanlığını AK Parti’den Mahmut Badem kazandı. Daha sonra, Bekir Keskin ve Hikmet Güriş’e, “Neden beni belediye meclisi listesine aday yazmadınız?” diye sorduğumda, topu birbirlerine attılar. Anladım ki, siyasetteki ayak oyunları bitmez. Ne yapalım canları sağolsun dedim.”

Samime SARAYKÖY

 

Bakmadan Geçme