Ne güzel bir şehir!

Türkiye'de saç sakal meselesi bir dönem siyasal fikirlerin beyan edilmesi ile eş değerdi. En meşhurları, Hitler...

Türkiye’de saç sakal meselesi bir dönem siyasal fikirlerin beyan edilmesi ile eş değerdi. En meşhurları, Hitler bıyığı, Stalin bıyığı, hilal bıyık, badem bıyık ve Lenin sakalı idi.

Saç sakal kesiminin tarihi konusunda yeterli bilgim yok. Belki araştırma yapsam, bir köşe yazılık bilgi toplayabilirdim ama konumuzun bu olmadığını tahmin ediyorsunuzdur.

Berber kelimesi bize İtalyanca’dan, kuaför kelimesi de Fransızca’dan girmiş. Berber kelimesi için Farsça’dan girmiş iddiasında bulunanlar da var. İtalyanca’daki ‘sakal’ kelimesinden türediğini yazıyor kaynaklar.

Bizde, daha çok kadın berberi olarak biliniyor Kuaför ama Franızca’da hem kadın hem de erkek saçı ile sakal kesen kimse anlamında kullanılıyormuş.

Eskiden, yani Osmanlı’da berberler önceleri seyyar imiş. Ve sadece saç-sakal kesimi değil; sünnet, hacamat, dişçilik, sülükçülük; kellik, uyuz ve bit tedavisi de yaparlarmış.

Yazının burasında bir nokta koyalım…

**

Eşekli semerli atasözünü bilirsiniz ama insan, giyim kuşamı ile de toplum içinde yer edinebiliyor.

Geçtiğimiz günlerde baktım ki kışlık mont olarak giyebileceğim siyah renkli bin montum kalmış… Dedim ki neden kendime yeni giysi almıyorum? Ve soluğu büyük bir mağazada aldım.

Reklam olmasın, mağazaya girer girmez gözüme turuncu renkli bir mont ilişti. Dedim, ‘ben bunu alayım da elbise dolabımı yenileyeyim.’

Çok sayıda arkadaşım montumun renginden dolayı söz söyleme gereği duydu. Doğruyu söylemek gerekirse duyduğum sözler olumlu idi. Hemen herkes “Hayırdır, gençleşmişsin!” tarzında cümleler sarfetti. Ben de “Bundan sonra gençlerin reyonundan alışveriş yapacağım” dedim.

Biliyorsunuz, giyim kuşam diken insanlara da terzi deniliyor. Terzi de Türkçe’ye Farsça’dan girmiş. ‘Dikici’ demekmiş. Benim bildiğim en iyi terzi Fikri Sönmez’dir…

Yazıya baştan girdik, gövde ile devam ettik şimdi de ayaklara gelelim.

Pabuççu, ayakkabıcı demektir. Bu da Türkçe’ye Farsça’dan girmiş. Pabuç kelimesinin ‘ayak örtüsü’ gibi bir kök anlamı varmış.

Berber, terzi ve ayakkabı. Hayatımızın vazgeçilmezleri… Gözde esnaflar…

Araçlarımızın da kaportacıları var biliyorsunuz. Kaporta kelimesinin hangi dilden geldiğini ve anlamına girmeden gelelim konumuza. Seslere bakılırsa muhtemelen İtalyanca ya da Fransızca kökenlidir.

Farkındasınız mutlaka… Şehirlerimizin de bir berbere, terziye ve ayakkabıcıya ihtiyacı var. Bu üç mesleği şehirlerimizde uygulayan meslek grubuna da peyzaj mimarı adı veriliyor. Yani çevreye çeki düzen veren bilim insanları. Meydanları, yolları, kaldırımları, levhaları, dış boyaları denetleyen, gerektiğinde yol gösteren ve yasa çıkaran insanlar…

Şehirlerimizin ciddi ciddi peyzaj mimarlarına ihtiyacı var…

Ama sözleşmeli, ücretli ve ihaleli değil…

Kendi işini yapar gibi bakan ve çalışan insanlara…

Estetik eğitimi almış, sanattan anlayan insanlara…

Örneğin, bir dükkana girip, işletmeci esnafı karşıya geçirmeli ve “Bak bakalım senin dükkanının görüntüsünü nasıl değiştirebiliriz” diyebilecek kapasitedeki insanlara….

Bir kirlilik ve curcuna içinde yaşıyoruz…

Meydan meydan değil, kaldırım kaldırım değil. Levhalar büyük bir kirlilik kaynağı. Estetik yoksunuyuz…

Bütün şehirlerimizin berbere, terziye, ayakkabıcıya yani kaportacıya ihtiyacı var. Yani işini iyi yapan peyzaj mimarlarına.

Hep öteliyoruz ve önemsemiyoruz…

Kaç kişiler şehrimize “Aman ne güzel ve düzenli bir şehir!” diyor?

Ne dersiniz?

 

Bakmadan Geçme