• Haberler
  • ihale
  • Muhlis Akarsu – ‘Gurbeti Ben Mi Yarattım?’

Muhlis Akarsu – ‘Gurbeti Ben Mi Yarattım?’

Bağlama ve türkü denilince biliyorsun değerli okurum ne de çok heyecanlandığımı. Arkadaşlarımla bir araya gelince muhakkak...

Bağlama ve türkü denilince biliyorsun değerli okurum ne de çok heyecanlandığımı. Arkadaşlarımla bir araya gelince muhakkak konuyu bir şekilde türkülere de eviriyoruz .Eh, türkü barda is kokan sesimle türkü çığırdığımı söylersem ne derdin acaba? Yaşamın, hayatın içerisinde ne varsa her şeye, herkese dokunmayı seviyorum. “Aaaa! Pandemi sürecinde her şeye dokunma bakalım” diyorsan aynen katılıyorum. Tatlı canını hiç üzme, kurallara uyuyoruz.

Geçen bağlama kursunda hocamız, Muhlis Akarsu’nun, ‘Gurbeti Ben Mi Yarattım?’ türküsünü bağlama eşliğinde söyledi. Sadece bağlama ve türkü ile sınırlamadı dersi, aynı zamanda da Muhlis Akarsu’nun hayat öyküsünü ve de 1993 yılında Sivas-Madımak katliamındaki hazin sonunu anlattı.

Ahhhh ki ne ahhhh!

Türküler bizim özümüz, aynı zamanda da sözlü tarihimiz. Her bir türkünün oluşumunda notaların derinlerinde yaşanmış onlarca hikaye saklıdır.

2 Temmuz 1993 Sivas-Madımak Katliamı; Alevi-Sünni, Laik- Antilaik ayrımcılığını ateşlendirmek için ülkemize oynanan bir oyundu.

Bilmeyenlerimiz için de bendeniz anlatmaya çalışayım gönül ozanı Muhlis Akarsu’yu…

Sivas’ın Kangal ilçesine bağlı Minarekaya köyünde doğdu. İlkokulu köyde okudu. Bu dönemde Alevi-Bektaşi cemlerinde yörenin seyitlerinin ve ozanlarının etkisinde kalarak saz çalıp söylemeye başladı. Malatya’da ortaokulda okurken ekonomik yetersizlikler nedeniyle ikinci sınıftan ayrıldı. Küçük yaşlardan itibaren şiir yazdı, deyiş ve nefes kurdu. Bağlamasıyla birlikte zakirlik yaptı.

“Zakirlik nedir?” diye soranlar için belirteyim. Kelimenin kökü, zikir eden anlamındadır. Zikir de hatırlamak, hatırlatmak anlamındadır. Alevi-Bektaşilikte cem ibadeti içerisinde deyişleri saz eşliğinde söyleyen ve bu statüye çekirdekten, başka bir deyişle kuşaktan kuşağa sözlü aktarma yolu ile yetişerek gelen ozanlardır. Zakirlerin ortalama 1000 ile 3000 arasında deyişi belleklerinde tuttukları düşünülür.

Zakirlerin belleğinde tuttuğu deyişler, hem önceki etkili ozanların deyişlerinden hem de kendi ürettiği ve sentez olduğu anlaşılan ilahi şiirlerden oluşur. Zakirlerin etkilendiği ozanların başında Yedi Ulu Ozan’lar başı çekmektedir. Deyişlerin konusu ile daha çok Allah, İslam, Muhammed, Ali, On İki İmamlar, Ehl-i Beyt sevgisi, Hüseyin, Kerbela, Hacı Bektaş-ı Veli, Balım Sultan gibi İslam’ın temel karakterlerinin yanı sıra öteki Caferi ve İsmaili Alevi toplulukların aksine Musa, Davut ve Süleyman gibi peygamberler de Muhammed, Ali ile beraber övmektedirler.

1970 yılında İstanbul’a yerleşen Muhlis Akarsu, 1970’li yıllarda söz ve müziği kendine ait olan ilk 45’lik plağı çıkardı. Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Karacaoğlan, Âşık Veysel doğrularından yola çıkarak kendine insan sevgisini şiar edindi. Tüm yaptıklarında bu ana temayı temel aldı. 1972 yılında Seyyit Halil Çiftlik’in kızı Muhibe Leyla Çiftlik ile evlendi. Bu evliliğinden Pınar, Çınar ve Damla adlarında üç kızı oldu.

Sanatında 1970’lerden itibaren dönemin etkili aşığı Mahzuni Şerif’in izleri belirdi. Uzunca bir süre Mahzuni’nin deyişlerini çaldı ve okudu. Bu arada Alevi-Bektaşi aşık geleneğinden de kopmadı. Pir Sultan Abdal, Kul Himmet gibi ozanların birçok deyişini geleneksel kalıplardan çıkmadan seslendirdi.

1980’li yılların başlarında Alevî dedelerinin çaldığı kısa kollu bağlamayı gündeme getiren ve halk müziğinin niteliğini yükselten Muhabbet Grubu’nun (Arif Sağ, Muhlis Akarsu, Yavuz Top, Musa Eroğlu) oluşum fikri Akarsu’dan çıktı. Her yıl düzenlenen Hacı Bektaş, Abdal Musa, Veli Baba, Pir Sultan gibi Alevi toplumunun kültürel etkinliklerine katılırdı. Eserleri çeşitli türlerde şarkı söyleyen sanatçılar tarafından okundu.

Sıkı yönetim , darbe zamanları…

1980’li yıllarda türkülerinden dolayı üç yıl cezaevinde yattı. O güne kadar usta malı deyişlerle kendini gösteren Muhlis Akarsu, 1980’lerin başından itibaren deyişlerindeki anlatımı güçlü, bağlamasına hakim ve sesini deyiş tavrında kullanabilen bir sanatçı görünümündedir.

1993’te Pir Sultan Abdal Kültür Festivali’ne katılmak üzere gittiği Sivas’ta konakladığı Madımak Oteli’nin karşıt görüşlü kişiler tarafından kundaklanması sonucu yaşanan Sivas Katliamı’nda eşi Muhibe Akarsu ve 33 kişiyle birlikte öldürülmüştür.

Binlerce rahmet onlarla olsun….

Yaşamış olsaydı eminim ki şöyle derdi derviş yürekli ozan Muhlis Akarsu. “Ülkemin güzel insanları! Bizi içten bölmek istiyorlar, lütfen bu oyuna gelmeyelim. Alevi de olsak Sünni Müslüman da olsak, gayrimüslim ya da inançsız ne fark eder? Biz hepimiz Tanrı’dan geliyoruz ve yine ona döneceğiz. Kim olduğumuzun ne önemi var ki, insan kardeşi değil miyiz?”

Muhlis Akarsu’nun yapıtlarının hemen hemen tümünün lirik bir ifadeyle yapıldığı ve söylendiği fark edilir. Repertuarının büyük bir bölümünde aşk ve sevda deyişlerine yer verdiği görülür. Akarsu’nun yar üzerine söylediği, feleğe çattığı, gurbete içerlediği, ayrılığa üzüldüğü yüzlerce deyişi vardır. Deyişlerinde toplumsal konulara da kayıtsız kalmaz ancak bu, sevgi üzerine söylediği deyişler kadar çok öne çıkmaz. Birkaç deyişinde cahilliğe, köleliğe, yoksulluğa başkaldırdığı görülür.

‘Gurbeti Ben Mi Yarattım?’ türküsü de aslında yoksulluğa, parasızlığa, çaresizliğe bir yürek ayaklanmasıdır. “Haramilerin saltanatı yıkılsın” feryadıdır bu türkü!

Ahhh sevgili okurum, içimi titreten türkülerden biridir.

Alevi-Bektaşi edebiyatının ve müziğinin deyiş türüyle ünlenen aşığı Muhlis Akarsu’nun Pir Sultan Abdal ve Karacaoğlan etkisindeki tavrını her zaman hissetmek mümkündür.

Şimdi, anlatmaya çalıştığım yaşamı ile bedel ödemiş bu güzel gönlü Muhlis Akarsu’yu gönlünde hisset onun türkülerini dinleyerek…

Bakmadan Geçme