Minare ve ezan!

Aklı kaçığın biri, her nasılsa tımarhaneden firar ederek soluğu doğruca yandaki caminin minaresinde almış. O esnada...

Aklı kaçığın biri, her nasılsa tımarhaneden firar ederek soluğu doğruca yandaki caminin minaresinde almış. O esnada ezan okumakta olan müezzini belinden yakalayarak: “Ben senin sesini çok beğeniyorum ve aşağıda huşu içinde dinliyordum, bir daha oku” demiş.

Müezzin, arkasında aniden beliren bu kişiden biraz korkmuş. Biraz da şaşkınlık içinde: “Ama ezan iki defa okunmaz ki!”

“Ben okumanı istiyorum, oku!”

Müezzin tartışmaz… “Nasıl olsa anlaşılmaz” deyip ikinci kez okur…

“Okudum, haydi şimdi aşağıya inelim de namazımızı kılalım.”

“Bir daha oku!”

“Okumazsan seni aşağıya atarım!”

Çaresiz bir kez daha okur müezzin.

“Tamam bak isteğini yerine getirdim, hadi şimdi aşağı inip namazımızı kılalım.”

“Bir daha oku!”

Müezzin bakar ki kurtuluş yok, çare arar.

Ezanı yeniden okumaya başlar:

”Allahu ekber, Allahu ekber. Minarede deli var. Eşhedu en la ilahe illallah, can kurtaran yok mu?”

Uzatmayalım. Minarede olağanüstü bir şeyler olduğunu anlayan cemaat, aşağıda toplanmaya başlar.

Müezzin, her seferinde ezanı okumaya ve imdat çağırmaya devam eder. Çevreden bu çağrıyı anlayanlar, minarenin dibine yaklaşırlar ve yukarıda bir aklı kaçık ile müezzinin bulunduğunu görürler.

Kalabalıktan biri:

”Haydi minareye çıkalım.”

”Biz çıkıncaya kadar deli müezzini atarsa?”

”Hem de atar, bizim yukarıya çıktığımıza şüphesiz kızar.”

Muhtar gelir ve deliye bağırır:

“Müezzini bırak, gel seni muhtar yapalım!

Belediye başkanı gelir, deliye bağırır:

“Müezzini bırak, gel seni belediye başkanı yapalım!”

Ne derlerse deliyi ikna edemezler.

O sırada yoldan geçen akşamdan kalma bir sarhoş, kalabalığa neden toplandıklarını sorar.

Kimse oralı olmaz. Hatta, “Onca kişinin çözemediğini sen mi çözeceksin!” diye de terslerler…

Kalabalıktan biri, sarhoşa anlatır olanları. Ayakta durmakta zorlanan sarhoş, şöyle bir doğrulur ve aniden yukarıya doğru bağırmaya başlar:

“Ulan deliii!”

Cebindeki çakıyı çıkararak yukarı doğru sallar.

Deli, bu sesi duyunca ister istemez aşağıya doğru bakar.

“Ulan deliiii! Şu elimdeki çakıyı görüyor musun? Beş dakikaya kadar aşağıya inmezsen bak minareyi kesmeye başlıyorum!”

Deli, iki dakikada aşağıda!

**

Buna benzer birçok fıkra veya öykü var edebiyatımızda.

Öykünün kime ait olabileceği konusunda size sadece bir ipucu vereceğim.

Dilimizde “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” diye bir söz vardır. Aziz Nesin de Anadolu’dan çıkan bir duman. Hani “Tam Aziz Nesinlik!” deriz ya. İşte bu da onlardan biri.

Yıllardır onca insan tarafından söylenip duruyor ama kimse “İddialarla ilgili bir araştırma, soruşturma yapalım!” demiyordu.

Bir Peker Pekmez çıktı ve elindeki çakı ile -belki de testere- minareyi kesmeye kalkıyor… Belki de giyotin!

Boyundan büyük kitaplar yazan Aziz Nesin de belki elinde çakı bulunduran ‘ser-hoş’lardan biri idi. Kim bilir! Ama o, minarenin delisini indiremedi!

**

Temmuz ayı, anılarımızda iyi bir iz bırakmamış. 1980’de Çorum’da 55 kişinin öldürülmesi, 2 ve 5 Temmuz 1993’te Sivas ve Başbağlar’da meydana gelen katliamlar…

1915’te doğan Aziz Nesin de 1995 yılının 6 Temmuz’unda hayatını kaybetmiş…

Yeri gelmiş Oya Ateş olmuş, yeri gelmiş Vedia Nesin…

Kasım Kahkah, Kerim Kihkih, Levazımcı Kazım, Sıtkı Sırılsıklam, Şakir Şıkırşıkır, İzzet İzinde, Hakkı Haklar, Bedri Birdirbir ve Nuri Hayat…

Güleriz ağlanacak halimize…

Bakmadan Geçme