Merhem olmak

'Ne zaman yıkılıp yere düştüysem, Terk edip de gitti dost bildiklerim.' Ümit Yaşar OĞUZCAN Bir arkadaşım...

“Ne zaman yıkılıp yere düştüysem,

Terk edip de gitti dost bildiklerim.”

Ümit Yaşar OĞUZCAN

Bir arkadaşım vardı vakti zamanın birinde. Senelerce görüştüğüm bir arkadaş. Çokça sıkıntıları olan ve her daraldığında, bunaldığında bana koşan veya telefonu ile her dem arayan. Yeri geldi gece uykumdan bile beni uyandırdı beni. Hiç serzeniş etmeden dinleyip, içini döküp rahatlaması için fırsat tanıdığım biri. Elbette ki birçok ortak paydalarda buluşup bunları da paylaşıyorduk. Zaten bizi bir araya getiren de o ortak noktalarımızdı. Hobilerimiz, okuduklarımız…

Günün birinde tayini çıktı ve başka bir ile taşındı. Ama bizim seremoni aynı şekilde telefon aracılığı ile devam etti. Yeri geldi evdekiler bizim uzun konuşmalarımızdan yakınmaya başladı. “Sen dert babası mısın?” dediler bana ama ben; “Arkadaşız ya, bana ihtiyacı var” deyip onun dertlerine uzaktan merhem olmaya çalıştım. Uzun uzun ona vakit ayırdım birkaç yıl. Sonra çok acı bir olayla trafik kazasında babamı kaybettim. Bu ani gelişme beni yıktı. Ve tabii olarak hayatımın tadını kaçırdı. Ve haliyle neşem kaçtı. Teselliye ihtiyacı olan konumuna ben düştüm. Arkadaşımın da durumdan haberi oldu. Ve ne ilginçtir ki beni aramamaya başladı. Bir gün onu arayıp sordum, “Neden aramıyorsun?” diye. Öyle ya, neredeyse her gün vakitli vakitsiz arayan, saatlerce konuşan insan aramaz olmuştu. Bana ne cevap verdi dersiniz? Ben üzgünmüşüm, ondan aramıyormuş. Yani beni arayıp teselli etmesi gerekirken -tıpkı benim yıllarca onun dertlerini dinleyip teselli vermem gibi – böyle düşünmüş. O arayıp kendi derdini anlatacak, ancak benimkini dinlemeyecek, teselli vermeyecek. Birkaç kere arayıp “Nasılsın?” demeyi çok gördü. Hani “İnsanları tanımak istiyorsan sıkıntın zamanında ne yaptıklarına bak” derler ya aynen öyle. Benim arkadaş zannettiğimin “Marko Paşa”sıymışım. Bundan öte değil. Kendi derdini, sıkıntısını bertaraf etmek için kullanacak karşısındakini ama kendisi merhem olmayacak bir kesik parmağa. Böyle birisiymiş, ben tanıyamamışım onu. Ondan sonra kestim görüşmeyi, o da beni aramadı zaten. Ama içimde bir sızı olarak kaldı bu durum. Uzun süre hazmedemedim. Kendimi kullanılmış gibi hissettim. Onun için ayırdığım zamanlara yazık diye düşündüm, meğerse iyi gün dostuymuş.

İnsanların bir kısmı maalesef böyle, iyi gün dostu. Gülerken, eğlenirken var. Kendi sıkıntılarını hafifletmede başkalarını arayıp onların zor zamanlarında onlardan uzak durup yılandan kaçar gibi kaçan. Halbuki insan, sevincinde yanında olmayana çok gönül koymuyor da üzüntü zamanlarında yanında olmasını umduklarını göremeyince onlara içerliyor ve kırılıyor bir nebze de olsa. Kimisi de sadece kendi derdini dert bilip başkasınınkini önemsemiyor.

Hatta senin mutsuzluğunu dedikodu malzemesi yapanlar da var. Yani sadece konuşma konusundan öteye geçirmiyorlar. Yeni bir malzeme ortaya çıkıncaya kadar gündemi meşgul ediyor senin sıkıntın. Soruyorsa da konuşması için malzeme toplamak için soruyor…

“Uzak durmak lazım böylelerinden” diyeceğim ama onların bu durumunun ayrımına varıncaya kadar iş işten geçiyor. Yani insan, alacağı yarayı alıyor. Kendi kendine merhem olmayı bilmek lazım o zaman da. Değil mi?

Bakmadan Geçme