Merhametten maraz doğmaz
Hz. Peygamber, Mekke'ye gelen Benû Hanife kabilesinin önderlerinden Sümâme'yi İslam'a davet eder. Ancak Sümâme: 'Bunu bir...
Hz. Peygamber, Mekke’ye gelen Benû Hanife kabilesinin önderlerinden Sümâme’yi İslam’a davet eder. Ancak Sümâme: “Bunu bir daha tekrar edersen seni öldürürüm” diyerek tehdit eder… Yıllar geçer ve Sümâme, Medine’deki Müslümanlara esir olur…
Hz. Peygamber, onu tanır ve kendisine iyi davranılmasını emreder… Öyle ki ona kendi evinden yemek gönderir… Bazen yanına gider, halini hatırını sorar… Fırsat buldukça da onu İslam’a davet eder…
Sümâme, yaptığı kötülükten dolayı öldürülmeyi hak ettiğini ama fidye karşılığı bırakılırsa Peygamber’in merhamette bulunacağını söyler… Sümâme, İslam’a girmemekte ısrar edince Hz. Peygamber, onu fidyesiz serbest bırakır…
Peygamberimizin bu merhamet ve iyiliği karşısında Sümâme, Medine dışına çıktıktan sonra geri dönerek Müslüman olur… Hz. Peygamber’e “Daha önce senin dinin kadar nefret ettiğim bir şey yoktu. Ama şimdi İslam, bana en sevimli din oldu” der.
Merhamet, kin ve düşmanlıkla kurumuş bir gönlü yeşertti… Nefreti sevgiye dönüştürdü… Bir kalbin iman ile dolmasına vesile oldu…
Biz, rahmeti gazabını geçen ve kullarına rahmeti emreden Allah’a inanıyoruz… Kur’ân’da kendi zatını merhametlilerin en merhametlisi olarak tanıtan Rahman ve Rahim olan Mevla’nın kullarıyız… Ve âlemlere rahmet olarak gönderilmiş bir Peygamber’in ardında gidenleriz…
Hal böyleyken dilimizde yer etmiş, bizi iyilik yapmak ve merhametli olmaktan alıkoyan sözler yer etmiş… Bunlar: “Merhametten maraz doğar.”, “Besle kargayı oysun gözünü.”, “İyilik et kele, duyursun seni ele.” ve “İyiliğe iyilik olsaydı, kara öküze bıçak çalmazlardı.” gibi sözler… Bu gibi sözler öngörünün değil, önyargının ürünü düşüncelerin ifadesi olsa gerek…
Allah, kâinatı denge ve ölçü ile yaratmış… Bizden de varlıkla olan ilişkilerimizde bu ölçüye riayet etmemizi emretmiş…
Bizden istenen, bilinçsizce ve karşılık bekleyerek iyilik yapmak değildir… Yerinde ve gereği kadar yapabilmektir esas olan… Aşırıya gitmemek… Ve yapılan iyiliğin, iyilik doğuracağından emin olmaktır… Hak etmeyene yapılan iyilik, merhamet ve iyiliğin sömürülmesine sebep olur ve kötülüğü doğurur. İnsan öldürene merhamet etmek yeni canların öldürülmesine sebep olur… Yerinde olan merhamet maraz değil, merhamet ve sevgi doğurur…
Bir de iyilik yapmayı canımız istemediği zaman da bu gibi sözlerin ardına sığınılmamalı… Merhametli davranmak için mazeret değil, vesileler aranmalı… Merhamet görmek için merhamet ekilmeli…
Bir gün Peygamberimize bir sahabi gelir ve: “Ben akrabalarıma hep iyilik yapıyorum. Ama karşılığında hep kötülük buluyorum. Ne yapayım?” diye sorunca Hz. Peygamber: “Sen sana yakışanı, onlar da kendilerine yakışanı yapacaklar; sen mükâfatını, onlar ise günahını arttıracaklar” buyurur…
Evet, yerinde ve gerekli olan her merhamet, merhameti doğurur… Zaten bizim dünyamızda iyilik balık için değil, Hâlık bilsin diye yapılır…