Masum değiliz!
Konuya geçmeden önce, Türkçe'deki iki sözcüğün doğru yazılışı hakkında bilgi vereyim. Soru şu: Yanlız mı yalnış...
Konuya geçmeden önce, Türkçe’deki iki sözcüğün doğru yazılışı hakkında bilgi vereyim. Soru şu: Yanlız mı yalnış mı?
Eğer sözcüklerin kökenlerini biliyorsanız doğru yazılışını da bilirsiniz. Eğer bilmiyorsanız öyle miydi böyle miydi diye her zaman düşünürsünüz.
Biri ‘yanılmak’ kökeninden diğeri de ‘yalın’ olmak kökeninden geliyor. O halde yanılmaktan gelen ‘yanlış’ yalın olmaktan gelen de yalnızdır.
Şimdi gelelim mahzun mu mahsun mu konusuna. Her iki sözcük de Arapça kökenden geliyor. Birinin kökeni dilimizde de sıkça kullanılan ‘hüzn’ kelimesi, diğerinin kökeni de günlük Türkçe’de kullanmadığımız ‘hısn’. Böyle olunca mahzun ‘hüzünlü’, mahsun da ‘sağlam’ anlamına geliyor.
Yeri gelmişken iki ünlü ismin doğru yazılışı da şöyledir: Mahsun Kırmızıgül ve Aşık Mahzuni Şerif…
Bir de bunlara benzeyen ‘Masum’ kelimesi var. O da Arapça’dan dilimize geçmiş. ‘Suçsuz, günahsız’ demek. Tabii bunların bir de okunuş farklılıkları var. İsterseniz o kadar ayrıntıya girmeyelim…
Geçtiğimiz günlerde katıldığım bir cenaze töreninde hocanın okuduğu Arapça ve Türkçe dualardaki kelimelere takıldım.
Esasen, özellikle mezarlıkta okunan dualarda hocanın telaffuzu yani söyleyişi hep dikkatimi çeker. Aynı anlama gelen kelime ve cümleleri tekrar ederler genellikle. Edebiyat öğretmeni olduğum için biraz Arapça kelime köken bilgisine sahibim. Bu bilgiden dolayı söyleyiş yanlışlarını fark ederim. Örneğin geçenlerde hocanın biri cümle içinde ‘mümin’, ‘müminat’ ve ‘müminin’ kelimelerini kullandı. Mümin, Türkçe’de ‘inanan kişi’ demektir. Müminin, inanan erkekler; müminat da inanan kadınlar demektir. Aslında hoca daha sade konuşup, törene katılanların da rahat anlaması için sadece ‘inananlar’ dese hepsini karşılayacak…
Cenaze törenlerimiz yöreden yöreye farklılık taşıyan özelliklere sahip. Halbuki Diyanet İşleri Başkanlığı resmi anlamda bu işe el atıp merkezileştirebilir ve mezarlıklarda yapılan bu tür törenlerde yapılan konuşmaları da bir düzene koyabilir.
**
Ölüm, ‘en azından şimdilik’ kaçınılmaz son. Yarın ne olur ne kalır bilemiyoruz ama bugünkü doğru bu şekilde. Bilim insanları belki ileride eskiyenlerin yerine yenilerini koymak suretiyle insan ömrünü uzatabilir. Bunu bugün kısmen yapabiliyorlar ama beyin ölümü en kötüsü…
**
İnsanın sevdiklerinin ölümü ister istemez yaşayanların da dallarının kırılması anlamına geliyor. Ölümü bildiğimiz halde kaçınılmaz sona üzülüyor, ağlıyoruz. Hayattan aldığımız zevk de gidenlerle birlikte azalıyor. Keşke ölen sevdiklerimizle arada sırada üç-beş saatliğine de olsa birlikte olabilsek… Bir de yaşarken değer vermediklerimize, daha çok zaman harcayamadıklarımıza ölümden sonra sahiplenmeye çalışıyoruz ki, bu da geçen yazıda yazdığım ‘dostlar alışverişte görsün’ cinsinden oluyor…
Masum değiliz hiçbirimiz…