Mahalle arasında 'meyhane'

4. Murad, 17. Osmanlı padişahı ve 96. İslam halifesidir. Tarihi kaynaklar, IV. Murad'ın Sultan I. Ahmed...

4. Murad, 17. Osmanlı padişahı ve 96. İslam halifesidir. Tarihi kaynaklar, IV. Murad’ın Sultan I. Ahmed ile asıl adı Anastasya olan Rum asıllı Kösem Sultan’ın oğlu olarak 1623 ile 1640 yılları arasında 17 yıl padişahlık yaptığını kaydediyor. 16. Osmanlı padişahı olan ağabeyi II. Osman’ın (Genç Osman) Yedikule zindanlarında bir grup isyancı tarafından öldürülmesi üzerine amcası I. Mustafa tahta geçmiş. 4 Murad, akli dengesi bozuk olan amca I. Mustafa’nın yerine 11 yaşında padişah yapılmış.

Çeşitli olumsuz olaylar nedeniyle kargaşa dolu bir dönemde tahta çıkan IV. Murad, tahta çıktığında sünnetsiz olduğu için padişah olduğu 5’inci gün sünnet edilmiş.

Tahta çıktığında Osmanlı’da can ve mal güvenliği neredeyse kalmamış ve hazine tükenme noktasına gelmiş. Henüz çocuk yaşta olması ve tecrübesizliğinden dolayı devleti önce Sadrazam Kemankeş Kara Ali Paşa yönettikten devlet yönetimi kısa bir süreden sonra ilk 9 yılı annesi Kösem Sultan’ın kontrolü altında geçmiş.

Padişah adına devleti annesinin yönetecek olması Osmanlı tarihinde de bir ilkmiş. Devlet üzerindeki kadınlar ve Saray Ağaları Saltanatı’na son verdiği söylenir.

Şii-Sünni savaşlarının doruğa çıktığı yıllar…

Dönemin önemli isyanlarının başında Abaza Paşa isyanı geliyormuş. Padişah Genç Osman’ın öldürülmesi üzerine bulunduğu yerlerdeki yeniçerileri öldürterek cezalandırmaya başlayan Abaza Paşa, IV. Murad devrinin de önemli bir sorunu imiş.

Yeniçeriler diz kapağındaki yanık üzerinden tanınmaya çalışılınca yeniçerilikle ilgisiz halk da yeniçeri oldukları iddiasıyla Abaza Paşa’nın adamlarınca öldürülüyormuş.

Şimdi burada tarih dersi verecek değilim çünkü ben de bunları kaynaklardan öğreniyorum. Siz de okuyabilirsiniz.

4. Murad döneminin en önemli özelliklerinden biri de ‘yasaklar’dır biliyorsunuz. Tütün ve kahve yasaklanmış örneğin. Bu konuda kaynaklar şöyle yazıyor:

“Tütün içenlerin öldürülmelerine dair fetva çıkarılır. Tütün içenlerden orduya mensup kişiler tespit edilince eli, ayağı kırılıp boyunlarının vurulduğu da oluyordu. Tütün yasağı nedeniyle evlerin bacaları dahi koklatılıyor, tütün kokusu gelen evlerdeki kimseler ceza olarak öldürülüyordu. Ayrıca meyhane ve kahvelerin Yeniçeri ve isyancıların toplanma mekânı haline gelmesi padişahı düşündürmüştü. Yasak, kaybolan devlet otoritesinin de bir nevi tekrar tesisinin bir göstergesi olacaktı. Padişah kendi yasağına ne derece uyulduğuna bağlı olarak otoritesini ölçtü. Bu nedenle yasak çok katı bir şekilde uygulandı. IV. Murad, yasağa uymayanların öldürülmesini emretti. Bizzat kendisi özellikle geç saatlerde kıyafet değiştirerek yasağa uyulup uyulmadığını kontrol etti ve bulduğu şüphelileri öldürttü.”

Beyaz Tarih adlı internet sayfasında Selahattin Döğüş’ün ‘Osmanlı’da Bağnaz Bir Grup: Kadızadeliler Hareketi’ başlıklı bir yazısı var. Şimdi de o yazıdan küçük bir alıntı yapalım:

“Selefi bir dünya görüşüne sahip olan, Türk tarihinin en tutucu ve bağnaz dini hareketlerinden biri olan Kadızadeliler hareketi, Kur’an ve sünnet dışında olan her türlü gelişmeye tutucu bakan, aklın ön plana çıktığı pozitif bilimleri reddeden, asrısaadet olarak adlandırılan dönemin tekrar yaşanması hedefinde olan bir grup olarak karşımıza çıkmaktadır. Sünneti Hz. Peygamberi anlamak yerine taklit etmek olarak gören, devinim halinde bulunan içtimai (sosyal) süreçleri göremeyen, var olunan zamandan bağımsız düşünceler geliştiren Birgivi Mehmed Efendi önderliğinde oluşan bu hareket, Osmanlı sarayına kadar sirayet ederek halk ve devlet nezdinde huzursuzlukların çıkmasına neden olmuştur.

Kadızadeliler hareketinin en güçlü ve faal oldukları dönem, çocuk yaşta tahta çıkan IV. Murad, Sultan İbrahim ve IV. Mehmed zamanlarıdır. 16.yy.ın sonlarından itibaren, Kızılbaşlar üzerindeki baskının doruk noktaya ulaştığı bu dönemde Osmanlı Devleti, içerde Celali İsyanları, dışarıda uzun süre devam eden Avusturya ve İran savaşları ve bunların sebep olduğu siyasi, sosyal ve ekonomik buhranlarla sarsılmaktaydı. Aynı zamanda Venedik filosunun Çanakkale Boğazı’nı tutması, Osmanlı donanmasının mahvolması, İstanbul halkında büyük bir korku yaratmış, fakılar da bu durumu çok iyi istismar etmişlerdi.

Osmanlı aydınları devleti bu sarsıntılardan kurtarmak için çeşitli rapor ve kitaplar yazarlarken, dönemin en etkili cemaati olan Kadızadeliler de bu buhranların sebebini toplumun ve devletin dinden uzaklaşmasında ve Peygamber zamanında olmayan birçok uygulamanın yani bid’atın dine sokulmasında arıyordu.”

Gelelim günümüze. Gazetemizde, içkili mekânların şehir dışına çıkarılması ile ilgili Kiraz’dan bir haber gördüm. Bir soru ve yorum ile yazımı sonlandırmak istiyorum:

“Acaba Okkataşı mevkii dışında içki içenler şehir içine girince ayılacaklar mı?”

Yanlış anlaşılmasın, içkiyi savunan biri değilim. Sigara ile ilgili yazdıklarımı da biliyorsunuzdur. Sigara hiç içmedim. Alkollü içecek ise ‘bayramdan bayrama’ o da bir iki kadeh…

Mahalle arasında ‘meyhane’ tipi işletmelerin bulunmasına da karşıyım. Ama örneğin Ödemiş’te bu işi düzgün şekilde yapan işletmelerle buralarda içmesini bilen aile ve insanlar var.

İş uzaklaştırma veya yasaklamada değil doğru yönetebilme ile ilgili gibi…

Bakmadan Geçme