Küçük Umutlar

“Küçük Umutlar”, Ali Arslan’ın beşinci kitabı. Almanya’da yaşıyor. Doğal olarak “Acı Vatan”dan izler, sesler, soluklar, olaylar...

“Küçük Umutlar”, Ali Arslan’ın beşinci kitabı. Almanya’da yaşıyor. Doğal olarak “Acı Vatan”dan izler, sesler, soluklar, olaylar ve öyküler kaleme alıyor. Kitabına şu umut dolu cümlelerle başlıyor Ali Arslan:

“Küçük umutlarımız,

Küçük yapı taşlarımızdır bizim.

Dostlarım, yitirmeyin onları!

İyice saklayın göğsünüzün kafesinde!

Gün gelecek üst üste koyacağız,

Geleceğimiz kuracağız onlarla…”

Okumaya başlıyorum “küçük umutlarımı göğsümün kafesinde iyice saklayarak.” İlk öykü, “Arkadaş Mektupları.” Darbeli günler öncesinde arkadaşlar arasında yazışılır, mektuplar gider gelir. Darbe olur. Bu mektuplardaki özlemler, istekler süngülü güçlerin indinde suç olur, hapse düşürür arkadaşları. Olmayan “gizli örgüt”(!) bulunacaktır sözde!

“Bir Garip Adam”, iki devrimci arkadaşa adanır. “Onlar, Kerim Öztürk, Gürol İlban; bu öyküde anlatılan olaydan sonra Filistin’e gittiler ve orada öldürüldüler” diye öykünün başına not düşülür. Şaşırtıcı sonucuyla akıllara çakılıyor!

Gardiyan sorar:”Ne yapacaksın ışığı İbo? Işık olursa, zindan zindan olmaktan çıkar, bunu bilirsin sen!” İbo yanıtlar:”Okumak istiyorum, ne olursunuz birazcık ışık verin!” İbo, hayatın her türlü cefasını çekerek büyümüş. Yoksulluk, el aman dedirtmiş! Okulda anlayışsız dayakçı öğretmen okumaktan soğutmuş. Sonra düşmüş mafyanın eline. Kullanmışlar hep. Ta ki hastanede öğretmenle tanışıncaya kadar. O güne kadar eline kitap almamış İbo’ya öğretmen, Anton S. Makarenko‘nun “Yaşam Yolu”nu verir. İbo, adeta kitaba kilitlenir. “Çar döneminde sokakta yaşayan tinerci, hırsız, katil, sapık Rus gençlerini devrimci bir eğitimcinin nasıl yola getirdiğini adeta nefesini tutarak” okumaya başlar…”Birazcık Işık”, bunun öyküsüdür. “İnsan; 7’sinde neyse 70’inde aynıdır. Değişmez!” yargısını yıkacak bir yolculuktur… Umut, her yerdedir.

Kitaba adını veren öykü. Öykünün ötesi bir şey, film gibi! Küçücük umutlarının yedeğinde yaşam ama tam bir dram. Neler neler sonra başladığı noktaya dönüş. Bir fasit dairede geçer öykü ama Değnekçi Kazım, hep bir “küçük umut” sahibidir. Film olmalı!

Beyoğlu-Asmalımescit’te terzi Mustafa Öz’ü anlatır “Cadı Kazanı”nda Arslan. Yazar, terziliğe dair bir şey bilmese de polisçe arandığı zamanlarda yanında bir süre çalışmış. Anısına adamış bu öyküyü. Yahudi patronlar, kurnazlıkla kârını arttırmak ister. Emek sömürüsü katmerlenecektir. Buna bir tek toplumcu düşünen, dürüst kişilikli gömlekçi ustası Mustafa Öz karşıdır. Binadaki diğer esnaf destek vermez Öz’ün önerisi olan kooperatifleşmeye. Gerçekten “Cadı Kazanı”dır yaşanılan…

Oy Memedim“i okurken “Halkevleri sürebilseydi, kapatılmasaydı bizde de” diye düşündüm. Avukat Kemal’in “Köylü de bizim gibi yaşamak isterse biz ne yaparız o zaman?” sorusunun çengelinde epeyce düşündüm kaldım. Basit bir dernek kurmasından bile ürkülen/korkulan köylünün “milletin efendisi” olmasından korkulmuyor mu hâlâ? Topraklarını savunuyor diye ne acılar çektirilmiyor mu hâlâ? “…neden biz olamadık?” sorusunun yanıtlarını yazsam buralara sığmaz! Bakalım siz ne düşüneceksiniz sonunda?

“Kadın ve Kedi”, aldatılmışlık duygusunun anaforunda sonlanan bir hayatı anlatıyor Zürih’in mutena bir semtinde, zengin bir ailede. “Kucağımdaki şu kediden başka kimseciğim yoktu. Kalbim acıyor, daha ne yapacağım bilmiyorum.” günlüğe yazılan iç burkucu cümleler…

“Yabancının Sevdası”, ilginç bir ev kiralama serüvenine davet ediyor sizi…

“Analar ve Kızları”nda hiç değişmeyen ana-kız çekişmesi ya da dayanışması var. Türk olarak Almanya’da iki farklı kültürün çatışma noktalarından dem vuruyor…

“Yükselen Adam”, evrensel bir mesaj içeriyor bence. Yükselişin nasıl olacağını anlatıyor. Sonucunu ortaya koyuyor: “Ben bu kadar yükselince onların bu denli küçüleceğini düşünmemiştim. Bana ne oldu Tanrım! İnsanlardan uzaklaşınca yüzüm, öküz yüzüne benzedi!” Karakterlerin, iş yerinin, öykünün geçtiği yerin adı yok! Özellikle yazmamış yazar çünkü her yerde, her dilde… yaşanıyor bu yükselme hırsı.

Ali Arslan’ın öykülerini, öykücülüğünü sevdim. Umut dolu. Sevgi dolu. Sıcak mı sıcak. İnsana değen, değdikçe de “yüreğimi şıkır şıkır aydınlatan” öyküler yazmış. Betimlemeler usta işi. Derin gözlem yapılmış. Karakterler capcanlı, ete kemiğe bürünmüş. Akıveriyor, hemen dost oluveriyorsunuz. Bir ılıklık egemen her birine.

Arslan’ın diğer kitaplarını da kaçırmam okurum artık! Okuyun, siz de benim gibi düşüneceksiniz eminim…

________________

* Küçük Umutlar, Öyküler, Ali Arslan, Berfin Yayınları, Birinci Baskı: Nisan-2006, İstanbul, 88 Sayfa.

Bakmadan Geçme